Bu ayet Hafs Mushafı sırasına göre baştan 5376, sondan 861. ayet; 70. sure ve bu surenin 1. ayetidir. Bu ayetin kelime sayisi 4, harf sayısı 16 ve toplam ebced değeri ise 1144 olarak hesaplanmıştır.
Se-ele sâ-ilun bi’ażâbin vâki’(in)
1,2,3. Soran birisi, yükselme yollarının sahibi[557] Allah tarafından kâfirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu.[558]
557. “Allah’ın sahip olduğu yükselme yolları” ile; meleklerin, kendisine yükseldiği özel yol ve boyutlar kastedilmiş olabileceği gibi, 33-47. âyetlerde gündeme getirilen ve kulları yüceltip Allah’a yaklaştıran yollar konumundaki ibadet ve güzel davranışlar da kastedilmiş olabilir.558. Kureyş kabilesinin müşrik liderlerinden olan Nadr b. Hâris ve benzerleri, Hz.Peygamberin uyarılarıyla ve Kur’an’la alay ederek, “Ey Allah! Eğer şu Kur’an senin katından inmiş bir hak kitap ise, üzerimize hemen gökten taş yağdır veya elem dolu bir azap getir” (Enfâl sûresi, âyet, 32) demeleri üzerine bu âyet inmiştir.
“Huzuruna yükselmenin birçok yolu” diye çevirdiğimiz meâric (tekili: mi‘rec, mi‘râc) “yükselme vasıtaları” demektir. Bazı müfessirler bu kelimeye, “meleklerin yükseldiği gökler, Allah’ın mahlûkata lutfettiği nimetlerin mertebeleri, cennetteki dereceler, mânevî ve ruhanî mertebeler” gibi açıklamalar getirmişlerdir (Elmalılı, XIII, 5352). Bir kısım müfessirler ise meârici mecaz olarak insanı Allah’ın varlığını kavramaya ve O’nunla mânevî yakınlık kurmaya götüren yollar olarak yorumlamışlardır (bk. Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, XXIX, 56; Esed, III, 1186). Bizim “istedi” diye çevirdiğimiz sûrenin ilk kelimesi “sormak” mânasına da geldiği için bunu “Birisi ... sordu” şeklinde çeviren ve anlayanlar da olmuştur. Rivayete göre müşriklerin ileri gelenleri, Hz. Peygamber’e, alaylı bir üslûpla, haber verdiği azabın gelip gelmeyeceğini, gelecekse bunun ne zaman gerçekleşeceğini soruyorlardı. Bir rivayete göre bu soruları soran Nadr b. Hâris idi (bk. İbn Âşûr, XXIX, 153). 2. âyet bizim tercih ettiğimiz mânayı desteklemektedir. Buna göre inkârcılar Hz. Peygamber’in getirdiği kitap doğru ise Allah tarafından başlarına taş yağdırılmasını veya büyük bir ceza ile cezalandırılmalarını istemişlerdi. Müşriklerin, aslında alay ve inkâr yollu ortaya koydukları bu tür sorularına ve isteklerine cevap olmak üzere 2. âyette, onlar ihtimal vermese de, vakti geldiğinde Hz. Peygamber’in haber verdiği azabın mutlaka gerçekleşeceği, bunu hiç kimsenin önleyemeyeceği bildirilmiştir.
Müfessirlere göre 4. âyette geçen “ruh”tan maksat Cebrâil’dir. “Miktarı elli bin yıl olan gün”den ne kastedildiği konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bazı müfessirler buradaki elli bin yılı dünyanın ömrü, bazıları kıyametin oluş süresi, kimileri de âhirette kulların hesap vereceği süre olarak açıklamışlardır. Bir görüşe göre kıyametin müddeti inkârcılar için elli bin sene, müminler için sadece bir günün muayyen bölümü kadar sürecektir. Elli bin senenin, âhiret hayatının toplam süresi olduğunu ileri sürenler de vardır. Ancak bize göre bu yorumların hiçbirinin kabul edilebilir bir mesnedi ve gerçekliği yoktur. Bir önceki âyette geçen “huzuruna yükselmenin birçok yolu bulunan” şeklindeki ifadenin ardından burada da “Melekler, miktarı elli bin sene olan bir gün içinde O’na yükselmektedirler” buyurulmuştur. Görüldüğü gibi bu ifadenin kıyamet ve uhrevî hesapla, dünya veya âhiretin süresiyle bir ilgisi yoktur; sadece meleklerin Allah’a yükselmesinden söz edilmektedir. Şevkânî’nin naklettiği bir yorumda da belirtildiği gibi bu âyetteki elli bin sayısı bu mertebelerin ne kadar yüce olduğunu zihinlerde canlandırmayı amaçlayan temsilî bir anlatımdır (V, 332; krş. Hac
22:47).
Soran biri gerçekleşecek azabı sordu.
1,2,3. Birisi, yükselme derecelerinin sahibi olan Allah'tan kâfirlere gelecek olan ve hiç kimsenin savaşamayacağı azabı sordu. [673][674]
[673] Me‘âric sûresi hakkında genel bilgi için bk. Bayraklı, KUR’ÂN TEFSÎRİ, XIX, 571.[674] Meâric/yükselme dereceleri hakkında bilgi için bk. Bayraklı, KUR’ÂN TEFSÎRİ, XIX, 575-577.
İsteyen, gerçekleşecek olan azabı istedi.
İstekte bulunan (ve duası kabul olunan) biri, (muhakkak) gerçekleşecek (ve zalimlerin saltanatını devirecek) olan bir azabı(n ne zaman ve nasıl geleceğini) sormuştur;
İsteyen biri, istedi gelip çatacak azabı.
Sorup araştırmak isteyen biri öteki dünyada başa gelecek azabı sordu.
Birisi alay ederek, apansız kesin gerçekleşecek, sizin hesaplarınıza göre bir günü elli bin yıl tutan azâbı istedi.
Bir isteyen kesin gerçekleşecek olan bir azabı istedi.
1.Nesai ve İbnu Ebi Hatim`in Abdullah bin Abbas (r.a.)`tan rivayet ettiklerine göre bu ayeti kerimede kastedilen kişi Nadr bin Haris`tir. Bu kişi: "Ey Allah`ım! Eğer bu azap gerçek ise bizim üzerimize gökten taş yağdır" dedi. Bunun üzerine bu ayeti kerime indirildi.
İstekte bulunan biri, (muhakkak) gerçekleşecek olan bir azabı istedi.
İnecek olan bir azabı, istedi bir isteyen;
1, 2, 3. İsteyen biri, kâfirlerin başına gelecek bir azabı istedi. Öyle bir azap ki dereceler sahibi olan Allah’a karşı, ona hiçbir engel olmayacaktır.
Gelecek azabı, bir sorucu sormuştur
(Âhireti inkâra şartlanmış) birisi çıkıp, (alaylı bir şekilde) başlarına gelecek azabı sordu.
1,2,3. Birisi, yüksek derecelere sahip olan Allah katından, inkarcılara gelecek ve savunulması imkansız olacak azabı soruyor.
1, 2, 3. Birisi, yükselme derecelerinin sahibi olan Allah katından inkârcılara gelecek olan ve hiç kimsenin savamayacağı azabı istedi!
Burada kıyameti ve ahiret azabını alaya alıp Hz. Peygamber’den bir an önce onu getirmesini isteyen -Nadr b. Hâris ve Ebu Cehil gibi- müşriklere işaret edilmektedir.
Sorgulayan birisi, gerçekleşecek azabı sordu.
Bir isteyen, olacak azabı istedi.
İstedi bir sâil bir azâbı ki olacak
İsteyen biri inecek azâbı istedi.
Bir isteyici, vâki' olacak olan bir azâbı istedi.(2)
(2)Bu kişi Mekke müşriklerinden Nadr bin Hâris idi. “Eğer bu (Kur’ân) senin tarafından gelme bir hak ise, bizim üzerimize gökten bir taş yağdır veya bize elemli bir azab getir!” demişti. (Nesefî, c. 4, 425)
Soran birisi (inkârcılar için) oluşacak azabı sordu.
Biri kâfirlere vâki olacak azabı sordu [⁹].
[8] Mekke'de nâzil olmuş (44) âyettir.[9] Sualler istihza tarikiyledir. Veya azaplarını istical için peygamberimizdir. Bu halde mânâ şöyle olur: Peygamber kâfirlere vâki olacak azabı istedi.
İstekte bulunan biri, gerçekleşecek olan bir azabı istedi.
(Kimi ayetleri Mekke’de ve kimi ayetleri de Medine’de nazil olmuştur ve 44 ayettir. Adını, üçüncü ayetindeki “el-meâric” kelimesinden almıştır. Meâric, “ma’rec” kelimesinin çoğulu olup “yükselme dereceleri” demektir.)(Allame Emini el-Gadir’de Ehl-i Sünnetten 30 kadar âlimin, kendi kitaplarında bu ayetin nüzul sebebini kaydettiklerini ve bu ayetin müminlerin Emiri Hz. Ali b. Ebi Talib’in (a.s) İslam Peygamberi (s.a.a) tarafından vasi ve halifesi olarak tayin edildikten sonra nazil olduğunu itiraf ettiklerini kaydetmektedir. Şeyh’ul İslam Himvini (Hanefi) Feraid’us Simteyn 13. Bab’da, İbn-i Sabbağ (Maliki), Fusul’ul Muhimme s.36’da, Şeblenci (Şafii), Nur’ul Ebsar s.78’de ve Allame Kabbisi, Hafız Ebi Ubeyd’il Herevi’nin tefsirinden (Garib’ul Kur’an) naklen şöyle rivayet ediyor: “Hz. Resulullah (s.a.a) Gadir-i Hum günü Ali’nin (velayet ve imamet) hakkını duyurduktan sonra, Hars b. Nu’man-i Fihri adında biri Hz. Muhammed’e gelerek şöyle dedi: “Ey Muhammed! Allah’ın birliğini ve senin Allah’ın resulü olduğunu, namaz kılmayı, oruç tutmayı, hacca gitmeyi, zekât vermeyi emrettin ve kabul ettik. Bunlardan razı değil misin ki şimdi de, “Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır” diyerek amcan oğlu Ali’yi bizden üstün tutuyorsun? Bu senden mi yoksa Allah’tan mıdır?” Hz. Muhammed, “Vallahi bu emir Allah’tandır” diye buyurdu. Hars b. Nu’man-i Fihri ayrılırken şöyle dedi: “Ey Allah’ım! Eğer Muhammed doğru söylüyorsa, gökyüzünden başımıza taş yağdır ya da bize elem verici bir azabı indir.” Hars b. Nu’man-i Fihri henüz kendi taifesine ulaşmadan Allah-u Teala gökyüzünden taş indirerek onu helak etti.”)
Kendi inancından emin bir şekilde, Allah’ın ayetleriyle alay etmek isteyen zalim, kafir ve hâin bir adam Hz. Peygamber’in karşısına geçip mutlaka gerçekleşecek olan azabın bir an önce gelip çatmasını istedi! Aynı zamanda, yaşadığı çetin imtihandan bunalarak Allah’ın yardımını isteyen sabırsız bir mümin de kendisine zulmeden inkarcılara beddua ederek, mutlaka gerçekleşecek olan bu azabın bir an önce gelip çatmasını istedi!
Mekke döneminin başlarında, Hâkka sûresinden sonra indirilmiştir. Adını, üçüncü ayetinde geçen ve “yükselme dereceleri” anlamına gelen “el-Meâric” kelimesinden almıştır. 44 ayettir.
Soran sordu vaki’ olacak azabı;
1,2,3,4. Birisi,1 kâfirlere gelecek (âhiret) azabını soruyor. O azap, ancak melekler ve Cebrâil’in yükselebileceği makamlara2 sahip olan Allah’ın katındandır. O (azaba) kimse engel olamaz ve o gün, (kâfirlere) elli bin3 yıl gibi gelir.
1 Müfessirlerin çoğunluğuna göre Nadr b. Hâris’in; “Ey Allah’ım bu Kur’an eğer doğruysa bizim üzerimize gökten taş yağdır veya bize daha acıklı bir azap ver.” demesi üzerine bu âyetler indirilmiştir. (Esbâb-ı Nüzûl - Suyûtî) Yukarıdaki tercüme (تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ) cümlesi (الْمَعَارِجُ) için cümle-i mu’tarıza kabul edilerek yapılmıştır. (Kurtubî) 2 Meâric: Mirâc gibi veya aynı anlamda “mi’rec” veya “ma’rec” kelimelerinin çoğuludur. “Uruc” ve “Suud”, yani aşağıdan yukarıya çıkma aletleri, merdivenler ve asansörler yahut çıkılacak dereceler, mertebeler, yükseklikler demektir. “Z’ül-meâric” de bunların sahibi demek olur. Tefsirciler “Meâric” kelimesinin tefsirini yaparken başlıca dört yorum getirmişlerdir. Birincisi, İbnu Abbas’tan rivayet edildiği üzere; “gökler, yüksek dereceler” demektir ki, melekler bunlarda gökten göğe yükselirler. Bazıları da bunlar için “meleklerin emir ve yasaklarla çıktıkları asansörler ve derecelerdir” demişlerdir. İkincisi, Katâde’nin rivayetine göre, faziletler, nimetler ve yücelikler, yani yükseklikler ve yüksek lütuflar ve nimetlerdir. Üçüncüsü, Cennette Allah’ın, dostlarına ihsan ettiği derecelerdir. Dördüncüsü, manevî ve ruhî mertebelerdir. 3 Bu “elli bin yıl” ifâdesi, çokluktan kinâye olabilir. “Gökten yere kadar bütün işlerin, O’nun tarafından idare edilmesi, sonra (bu işlerin) O'nun huzuruna yükselmesi, size göre bin yıl kadar süren bir zaman diliminde olur.” (Secde: 5) buyrulmuş olmasına dayanılarak burada da o mânânın gözetileceğini söyleyenler olmuştur. Bununla beraber burada bu senenin melekler ve Ruh senesi olmak ihtimaliyle günün daha ziyade korkutma ve sakındırma ifade etmiş olması da ihtimal dâhilindedir. Bazıları burada “elli bin sene”den maksadın, uzunluğun miktarını beyan değil, o günün dehşetinden kinaye olduğunu söylemişlerdir ki bu, o günün daha uzun ve daha kısa olmasına engel değildir.
SORUP araştırmak isteyen biri, [öteki dünyada] başa gelecek azabı sorabilir, 1
Birisi başa gelecek olan azabın hemen gelmesini istedi. 21/38, 22/47, 67/25
BİRİSİ çıktı, tarifsiz azap olayını sordu, acele gelmesini istedi.[5294]
[5294] ‘Azâb’ın bâ ile geçişli yapılması, seele fiilinin “sordu”, “istedi” ve “acele etti” mânalarının tümünü birden kapsadığına delâlet eder. 1-4. âyetler arasında, azabın hemen gelmesini isteyen kişiye, zımnen şu cevap veriliyor: ‘Allah’ın zamanı çoktur.’
Bir talip, vaki olacak azabı taleb etti.
Biri çıkıp gelecek azabı sordu. [22, 47; 38, 16]
Bir kısım müfessirler “azabı sordu” anlamı verirken diğer bir kısmı ise, Seele fiilinin öteki mânasını esas alarak “Azabın gelmesini istedi” demişlerdir. [8,32; 67,24-27; 10,46-48] âyetleri de bu ikinci mânayı destekler. Zira kâfirler tehdit edildikleri azaba, daha doğrusu Peygambere inanmadıkları için “azap gelsin de görelim!” demek, kendilerine kolay geliyordu.
Bir soran, inecek azabı sordu:
Birisi, başa gelecek azabı sordu.
Araştıran biri, inecek azap hakkında bilgi istedi.
İsteyen biri, başına gelecek azabı istedi.
Soran birisi, geleceği kuşkusuz azabı sordu.
diledi dileyici, 'aźābı olıcı.
Dā‘ī du‘ā eyledi bir düşici ‘aẕāb‐ıla.
(Kafirlərdən) biri vaqe olacaq əzab (qiyamət əzabının nə vaxt və kimə üz verəcəyi) barədə soruşdu.
A questioner questioned concerning the doom about to fall
A questioner asked(5675) about a Penalty to befall-*
5675 Any one might ask. When will Judgement come? That question usually implies doubt. The answer is: the mystery of Time is beyond man's comprehension. But there is something which touches him closely and concerns his conduct and his future welfare; and that is explained in four propositions: (1) Judgement is sure to come, and none can ward it off; (2) it will exact a dreadful Penalty from Unbelievers, but the righteous have nothing to fear; (3) it will be a Penalty from Allah, the Lord of both Justice and Mercy, it will not be merely a blind calamity of fate; and (4) further we are reminded of another title of Allah. "Lord of the Ways of Ascent"; which means that though He sits high on His Throne of Glory, He is not inaccessible, but in His infinite Mercy has provided ways of ascent to Him; see next note.