Bu ayet Hafs Mushafı sırasına göre baştan 6217, sondan 20. ayet; 111. sure ve bu surenin 1. ayetidir. Bu ayetin kelime sayisi 5, harf sayısı 15 ve toplam ebced değeri ise 1275 olarak hesaplanmıştır.
Tebbet yedâ ebî lehebin vetebb(e)
Ebû Leheb’in elleri kurusun. Zaten kurudu.
Ebû Leheb, Abdülmuttalib’in oğlu ve Hz. Peygamber’in baba bir amcasıdır. Asıl adı Abdülüzzâ olup parlak yüzlü olduğundan veya öfkelendiğinde yanakları kızardığı için babası tarafından kendisine “alev gibi, çok parlak” anlamına gelmek üzere Ebû Leheb lakabı verilmiştir. Daha önce Hz. Muhammed’i çok sevdiği, hatta iki oğlunu onun kızlarıyla evlendirdiği halde peygamber olduktan sonra onun azılı düşmanı oldu. Hz. Peygamber, insanların Allah katında eşit olduğunu, onların dinî ve ahlâkî erdemlerine göre değerlendirileceklerini söylüyordu. Ebû Leheb ise kibirli, gururlu ve zengin biri olup fakir ve zayıf insanların kendisine eşit tutulmasını kabullenemiyordu. Rivayete göre Resûlullah panayırda dolaşarak insanları İslâm’a davet ederken Ebû Leheb de arkasından gider ve çevresindekilere onun yalancı olduğunu söylerdi (Kurtubî, XX, 236). Hz. Peygamber’e karşı daima onun düşmanlarıyla birlikte hareket etmiş, hem kendisi hem de karısı ona eziyet etmişlerdir. Hicretin 2. yılında çiçek hastalığına yakalandığı için müslümanlara karşı Bedir Savaşı’na katılamamış, fakat yerine adam göndermiş, ayrıca müşriklere malî destekte bulunmuştur. Kureyş’in Bedir’deki yenilgisini ve ağır kayıplarını haber aldıktan yedi gün sonra kahrından öldüğü söylenmektedir. Çiçek hastalığının kendilerine de bulaşacağı korkusuyla ailesinden hiç kimsenin ona yaklaşmadığı, öldüğünde ücretle tuttukları Sudanlılar’a defnettirdikleri rivayet edilir. Ebû Leheb’in kızı müslüman olarak Medine’ye hicret etmiş, oğulları Utbe ile Muttalib de Mekke’nin fethinden sonra İslâm’a girmişlerdir (fazla bilgi için bk. Mehmet Ali Kapar, “Ebû Leheb”, DİA, X, 178-179).
“Ebû Leheb’in elleri kurusun!” meâlindeki 1. âyet mecazi bir ifade olup, “Kahrolası!” anlamında bir bedduadır. Devamındaki “tebbe” fiili, bedduanın gerçekleşeceğini ifade eder. Yine, bu ifadenin mecaz olduğu ve “işinde zarar etsin, işleri kötüye gitsin” anlamına geldiği şeklinde yaygın bir yorum daha vardır; nitekim öyle de olmuştur. İlk “kuruma”yı işlerinin kötü gitmesi için beddua, ikinci “kuruma”yı ise kendi şahsının (nefs) perişan olduğu yönünde bir haber ve bilgi verme olarak açıklayanlar da olmuştur (meselâ bk. Tüsterî, s. 209). Müfessirler 2. âyette Ebû Leheb’in kazandığı bildirilen şeyden maksadın onun çocukları, malı, mevki ve itibarı olduğunu söylemişlerdir. Buna göre âyet, bunların hiçbirinin kendisini dünyadaki kötü sondan kurtaramadığını ifade eder. “Ona ne malı fayda verdi ne de kazandığı” diye çevirdiğimiz 2. âyete, “Malı ona ne fayda sağladı, o ne kazandı?” diye soru şeklinde de mâna verilmiştir (Şevkânî, V, 606-607).
Ebû Leheb, Hz. Peygamber’in amcası olduğu için onu desteklemesi ve düşmanlarına karşı koruması gerekirken tam tersine karısıyla birlikte ona eziyet ve sıkıntı verdiklerinden dolayı 3. âyette ateşi son derece şiddetli olan cehenneme gireceği haber verilmiştir.
Ebû Leheb’in karısı, Harb’ın kızı ve Ebû Süfyân’ın kız kardeşi Ümmü Cemîl Avrâ’dır. “Dedikodu yapıp söz taşıyan...” diye çevirdiğimiz 4. âyeti, Hz. Peygamber’e eziyet etmek maksadıyla diken, çalı çırpı toplayıp geceleyin peygamberin yoluna serdiği için “odun taşıyan” diye çevirenler de vardır. Biz meâlde, insanların arasını bozmak amacıyla laf götürüp getirdiği ve Hz. Peygamber’i maddî sıkıntısı sebebiyle aşağıladığı için mecazi anlamda böyle (hammâlete’l-hatab) nitelendirildiği şeklindeki yorumu tercih ettik. Taberî, her iki yorumu destekleyici rivayetler aktardıktan sonra kendisi birinci mânayı tercih etmiştir (bk. XXX, 338-339). Ayrıca hata ve günahlarını yüklenip taşıdığından dolayı mecazi anlamda “yanacağı cehennem için kendi odununu kendisi taşıyan” olarak nitelendirildiği kanaatinde olanlar da vardır (bk. Şevkânî, V, 607-608). Aynı kadın, Lât ve Uzzâ isimli putlara yemin ederek mücevherden yapılmış kıymetli gerdanlığını Hz. Peygamber’e düşmanlık uğrunda harcayacağını büyük bir gururla söylediğinden dolayı da 5. âyet, “Dünyadaki gerdanlık yerine âhirette boynuna ateşten bir ip takılacaktır” şeklinde yorumlanmıştır (bk. Kurtubî, XX, 242).
Ebu Leheb’in iki eli (malı ve kazancı) kurusun (kahrolsun), kendisi de!
Asıl adı Abdülüzzâ olan Ebu Leheb’in adının söylenmemesinin sebebi, mesajı evrensele taşımaktır. Onun izinden gidenler de onun gibi elbette kahrolacaktır.
Ebû Leheb'in sosyal gücü de kahrolsun, kendisi de kahrolsun! [819][820]
[819] Tebbet sûresi ve genel ilkeler için bk. Bayraklı, KUR’ÂN TEFSÎRİ, XXI, 427; 435.[820] Ebû Leheb’in bazı özellikleri ve sonu hakkında bilgi için bk. Bayraklı, KUR’ÂN TEFSÎRİ, XXI, 429-434.
Ebû Leheb'in iki eli¹ kurudu². Ve kendisi de yok oldu³.
1- Gücü, malı mülkü, imkânı. 2- Yok oldu. 3- Kur'an, anlatım üslubu olarak, ileride olacak bir şeyin, kesinlikle olacağını vurgulamak için gelecek zaman yerine geniş veya geçmiş zaman kipini kullanmaktadır.
(Hz. Peygamberin kâfir ve zalim olan amcası) Ebu Leheb’in elleri kurusun ve zaten kurudu (ve Allah’ın kahrından kurtulamadı.)
Elleri kuruyasıca AbuLeheb ve kendi, kurudu da.
Ebu-Leheb, Hz. Muhammed (s.a.a)'in amcasıdır ve Müslümanlığın en büyük düşmanlarından biridir.
Ebû Leheb'in elleri kırılıp kahrolsun. Bütün imkanları yok olup, helak olsun, zaten kendisine yazık etti, kahrolup gitti, yok oldu ya!…
Kurusun,helak olsun,hüsrana uğrasın
Elleri, güçleri ve imkânları, (gayr-i meşru) düzenleri
Ebu Leheb'in, Ebû Lehebler'in
Kendileri de helak olsun
bk. el-Câmi’ li-Ahkâmi’l-Kur’ân,
20:234-243.
Ebu Leheb'in iki eli kurusun ve (zaten) kurudu da.
1.Ayetlerinden zahiri olarak da anlaşıldığı üzere bu sure Ebu Leheb ve karısı Ummu Cemil hakkında indirilmiştir. Ebu Leheb, Resulullah (a.s.)`ın amcasıydı. Ancak Mekke müşriklerinin ileri gelenlerinden ve Ebu Cehl ile birlikte Resulullah (a.s.)`a en çok düşmanlık edenlerdendi. Resulullah (a.s.)`a çok eziyet ederdi. Rivayetlerde bildirildiğine göre asıl adı Abduluzza`ydı. Leheb adında oğlu olmadığı halde şiddetli cehennem azabına çarptırılacağına işaret için, "çılgın alevli ateş" anlamına gelen Leheb kelimesine nisbet edilerek Ebu Leheb (Leheb`in babası) diye adlandırılmıştır. Ama kendisi bu adla çağrılmaktan hoşlanmazdı. Bununla birlikte onun Resulullah (a.s.)`a eziyet etmesine karşılık Yüce Allah kendisini bu surede hoşlanmadığı adıyla anmıştır.Surenin iniş sebebi olarak rivayet edilen olay ise şudur: Bir gün Resulullah (a.s.) Safa tepesine çıkarak Kureyş`in ileri gelenlerini çağırdı, sonra onları İslâm`a davet etti. Buna karşı Ebu Leheb, Resulullah (a.s.)`a: "Bizi bunun için mi çağırdın, helak olasın (tebben lek)!" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah bu sureyi indirdi.Rivayete göre Ebu Leheb`in hanımı Ummu Cemil de dağdan diken taşıyarak Resulullah (a.s.)`ın yoluna serer ve onun bundan eziyet görmesini isterdi. Bu yüzden hanımı hakkında da: "Hanımı da; odun taşıyarak. Boynunda da kalınca bükülmüş bir ip olarak" diye buyurulmuştur.
Ebu Leheb'in iki eli kurusun; kurudu ya.
Elleri kurusun, Ebû Leheb'in... Zaten kurudu, mahvoldu o... (Çünkü kendisini, peygamber imana davet ettiği zaman, Allah'ın peygamberine beddua etmişti o.)
Ebu Leheb’in elleri kurusun ki kurudu da.
Elleri kurusun Ebi Leheb'in; kendisi de yok olsun!
Ebu Leheb'in çifte gücü kahrolsun. Zaten kahroldu-kahrolacak!
Ayette geçen “Ebu Leheb’in çifte gücü” nden, bir sonraki ayette de görüldüğü gibi onun dünyalık serveti, malı ve parası kastedilmektedir. “Yed” kelimesi Bakara
2:87, 253, Mâide
4:64, Fetih
48:10 ve Kur’an’ın daha pek çok yerinde “güç/kuvvet” anlamında kullanıldığı gibi burada da “güç” anlamında kullanılmıştır.
Ebu Leheb'in elleri kurusun; kurudu da!
1, 2, 3, 4, 5. Ebu Leheb'in iki eli kurusun! Kurudu da. Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi. O, alevli bir ateşte yanacak. Odun taşıyıcı olarak ve boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde karısı da (ateşe girecek).
Ateş kürükleyenin elleri kahrolsun, zaten kendisi kahroldu.
Arapça'daki "ebu leheb" ifadesi, alev babası, ateş sahibi, ateşçi olarak da çevirilebilir Türkçe'ye. Bu tanımın, Muhammed'in amcası Abd ul-Uzza Ibn Ebu-l-Muttalib için kullanıldığı ileri sürülür. Bu sureye ilk muhatap olan kişi peygamberin amcası olsa bile, ayetteki eleştiri ve tehdit, inançlarından dolayı insanlara zulmeden despotlara ve onlara yardımcı olanların hepsine yöneliktir.
Ebu Leheb'in elleri kurusun (yok olsun o), zaten yok oldu ya.
Yuh oldu iki eli Ebu Lehebin, kendi de yuh
«Ebû Leheb» in iki eli kurusun. (Kendisi de) kurudu (helak oldu ya).
Ebû Leheb'in iki eli kurusun(2); kurudu da!
(2)Bu sûreye isim olan “Tebbet” kelimesi, “Kurusun!” meâlinde bir bedduâdır. (Kurtubî, c.
10:20, 235-236)
Ebi Leheb’in iki eli de kurusun ve kurudu.
Ebu Leheb/in iki eli kurusun, kendisi de kurudu gitti [⁴].
[3] Mekke'de nâzil olmuş, (5) âyettir. Ebu Leheb'in Peygamberimize «Hay kuruyası» demesi üzerine nâzil olmuştur. [4] Veya oğlu da kurusun.
Ebu Leheb'in iki eli kurusun ve zaten kurudu da.
(Tebbet, “kurusun” manasına bedduadır. Ebu Leheb hakkında inmiştir. Zira o, eziyet etmek kastıyla Resulullah’ın yoluna gizlice diken koymuş, bu işte kendisine karısı da yardım etmişti. Sure, “Mesed suresi” diye de anılır. Fatiha suresinden sonra Mekke’de nazil olmuştur ve 5 ayettir. Bir rivayete göre de Şuara suresinin 124. ayeti gereğince efendimiz yakın akrabasını çağırarak, onları İslâm’a davet etmişti. Amcası Ebû Leheb kötü sözler sarf ederek, “Bizi bunun için mi çağırdın?” demişti. Bunun üzerine bu sure inmiştir.)
Ebu Leheb’in elleri kırılsın ve kendisi kahrolup gitsin; zaten kopkoyu bir inkâr bataklığına saplanarak kahroldu ya!
Mekke döneminin henüz başlarında, Fâtiha sûresinden sonra indirilmiştir. İlk nazil olan sûreler arasında yer almaktadır. Adını, son kelimesi olan ve “Hurma lifinden bükülmüş ip, urgan, kalın halat” anlamına gelen “Mesed” kelimesinden almıştır. Tebbet ve Leheb adlarıyla da bilinen sûre, 5 ayettir.Ebû Leheb, Peygamber’in öz amcasıydı. Fakat sahip olduğu güç ve servetiyle kibre kapılarak İslâm çağrısını reddetmişti. Başından beri Peygambere şiddetli muhâlefet göstermiş ve onun çağrısının insanlara ulaşmaması için elinden geleni yapmıştı. Allah katında üstünlük ölçüsünün mal ve servet değil, ahlâk ve erdemlilik olduğunu ifâde eden İslâm prensibi, onun bu dine düşman olmasının en büyük sebebiydi. Ebû Leheb’in, İslâm’a düşmanlıkta kendisinden hiç de geri kalmayan Ümmü Cemil adında bir karısı vardı. Mekke “sosyetesinin” en parlak simalarından biri olan ve Peygambere duyduğu kin ve öfke yüzünden onun evinin önüne ve geçtiği yollara dikenler atacak derecede azgınlaşan bu kadın, ayrıca, mücevherlerle süslü değerli bir kolyesini Müslümanlara karşı savaşta kullanılmak üzere Kureyş ordusuna hibe etmişti. Hz. Peygamber, yakınlarını açıkça uyarma görevini (26. Şuarâ: 214) alınca, Kâbe’nin hemen yanındaki Safâ tepesine çıkıp her kabîleyi ismi ile çağırarak şöyle seslendi: “Size ‘Şu dağın arkasında düşman askerleri saldırmak üzere bekliyor!’ desem bana inanır mıydınız?” Onlar da “Evet!” diye cevap verdiler, “Çünkü sen hiçbir zaman yalan söylemezsin!” Bunun üzerine Peygamber, “O hâlde, sizi kıyâmet ve âhiret gerçeği ile uyarıyorum!” deyince, dinleyiciler arasında bulunan Ebû Leheb, “Yazıklar olsun sana, bizi bunun için mi buraya topladın!” diyerek yerden taş-toprak almış, Hz. Peygamber’e atarak yüz çevirip gitmişti. Kısa bir süre sonra, bu sûre nazil oldu.
Ebu LEHEB’in elleri kurusun; zaten kurudu da!
Ebû Leheb1 (elleri kırılıp) helâk olsun,2 zâten helâk oldu da.
1 Ebû Leheb: Adı Abd’ül-Uzza b. Abdulmuttalib’tir. Küfründeki ısrarından dolayı kendisine; “alev babası” anlamındaki “Ebû Leheb” lâkabı takılmıştır. Kendisi, Peygamberimize ve Müslümanlara eziyet eder, karısı Ardiya (Ümmü Cemil) da Peygamberimizin yoluna diken atardı. Peygamberimiz; “akrabalarının en yakınlarını uyar” (Şuarâ: 214) ve; “öyleyse sen emrolunduğun şeyi açıkça ilan et ve müşriklerden uzak dur” (Hicr: 94) âyeti inince Safâ tepesine çıkarak Mekkelileri uyarmıştı. Bu sırada Ebû Leheb, yerden bir çakıl taşı alarak Hz. Peygamber’e fırlatmış ve “Kahrolasıca (tebben lek)! Bizi bunun için mi topladın?” demişti. Bunun üzerine bu sûre nâzil oldu. (Buharî, Tirmizî) Müşrikler arasında Kur’an’da ismi zikredilerek lânet edilen tek kişi, Ebû Leheb’tir. Bedir hezimeti kendisine haber verilince üzüntüsünden, yedi gün sonra ölmüştür. Cesedine oğulları dahi yanaşamamışlar, ceset kokuşuncaya kadar ortada kaldıktan sonra bir çukura atmışlardır. Burada zikredilen Ebû Leheb ise de kastedilen kıyamete kadar gelecek Ebû Leheb zihniyetlilerdir.2 Bu ayetin “elleri kurusun” şeklindeki tercümesi yaygındır. “Eli kurusun” tabiri daha ziyade “eli çolak olsun” manasında kullanılmaktadır. Bununla beraber mecâzî anlamda; “iflâs etsin, elinde avucunda bir şey kalmasın, tutacağını tutamasın, yuh olsun, perişan olsun ve her tuttuğu boşa çıksın” gibi beddua mânâsına da gelmektedir.
KAHROLSUN o parlak yüzlünün iki eli, 1 ve kahrolsun kendisi!
Kahrolsun Ebu Leheb’in iki gücü; zaten kahroldu ya. 63/9, 92/11
KAHROLSUN Ebu Leheb’in çifte gücü,[5926] zaten kendisi[5927] de kahroldu-kahrolacak!
[5926] Lafzen: “iki eli”. Bir sonraki âyette yer alan mal ve kazanca delâlet eder. “Ebu Leheb kahrolsun” yerine böyle denilmesinin altında ilâhî şefkat yatmaktadır. Âdetâ; “Ebu Leheb kulumu Benden koparan malı ve kazancı kahrolsun!” denilmiş gibidir. Allah Rasûlü’nün çağdaşı olan inkârcılar içinden sadece Ebu Leheb’in Kur’an’a ismen girmiş olmasının altında, Rasul’e akraba olmanın kişiyi kurtarmaya yetmediği iması bulunmaktadır. Asıl adı Uzza putuna nisbetle Abduluzza (Uzza’nın kulu) ve künyesi Ebu Utbe olmasına rağmen yanakları kırmızı olduğu veya kızınca yanakları al al olduğu için “alev babası” anlamına Ebu Leheb denilmiştir.
[5927] İbn Mes’ud’un ve kad tebbe okuyuşunu gözeterek.
Ebû Leheb'in iki eli helâk oldu, kendisi de hüsrâna uğradı.
Kurusun Ebû Leheb'in elleri. Zaten de kurudu!
Ebuleheb'in iki eli kurusun (yok olsun o); zaten yok oldu ya.
Ebu Leheb’in elleri kurusun, zaten kendisi bile kurudu!
[*] "kendisi bile kurudu" ifadesi bu sure indiğinde Ebu Leheb'in çoktan ölmüş olduğunu gösterir. Tevbe kapısı ölen kadar açık olduğu için eşi de ölmüş olmalıdır. Allah Teala şöyle demiştir: "Allah'ın kabul sözü verdiği tevbe, kendini tutamayarak kötülük işleyen sonra vaktini geçirmeden tevbe edenlerin tevbesidir. Allah işte onların tevbesini kabul eder. Allah bilir, doğru karar verir. Kötülükleri işlemeye devam eden, ölüm gelip çatınca da; "Ben şimdi tevbe ettim" diyenlerin tevbesi tevbe değildir. Kâfir olarak ölenlerin tevbesi de tevbe değildir. Onlar için elem verici bir azap hazırlamışızdır." (Nisa
4:17-18) Firavun vaktini geçirdikten sonra tevbe ettiği için kabul edilmemişti. Allah Teâlâ şöyle demiştir: "İsrail oğullarını denizden geçirdik, Firavun ve askerleri haksızca ve düşmanca onları takip ettiler. Firavun boğulmayla yüz yüze gelince dedi ki, "İsrail oğullarının inandığından başka tanrı olmadığına inandım, artık ben ona teslim olanlardanım." "Şimdi mi? Az öncesine kadar baş kaldırmış ve bozgunculardandın! Bugün senin cesedini bir tepeye atacağız ki, senden sonrakiler için belge olsun. İnsanların çoğu belgelerimizden gerçekten habersizdir." (Yunus
10:90-92)
Elleri kurusun Ebu Leheb'in, kurudu ya.
Ebu Leheb'in iki eli de helâk olsun—nitekim oldu da.
Elleri kurusun Ebu Leheb'in; zaten kurudu ya!
helāk olsun ebū leheb’üñ iki eli! daħı helāk oldı.
Helāk olsun iki eli Ebī Lehebüñ. Taḥḳīḳ ol helāk oldı.
Əbu Ləhəbin əlləri qurusun, qurudu da! (Və ya: Əbu Ləhəbin əlləri qurusun, o ölsün!)
The power of Abu Lahab will perish, and he will perish.
Perish the hands of the Father of Flame!(6294) Perish he!*
6294 Abu Lahab: "Father of Flame", was the nickname of an uncle of the Prophet, from his fiery hot temper and his ruddy complexion. He was one of the most inveterate enemies of early Islam. When the Prophet called together Quraysh and his own kith and kin to come and listen to his preaching and his warning against the sins of his people, the "Father of Flame" flared up and cursed the Prophet, saying "Perdition to thee!" According to the English saying, "the causeless curse will not come". His words were futile, but his power and strength were equally futile. The star of Islam rose higher and higher every day, and its persecutors dwindled in strength and power. Many of the leaders of persecution perished at Badr, and Abu Lahab himself perished a week after Badr, consumed with grief and his own fiery passions. Verse 3 was prophetic of his end in this very life, though it also refers to the Hereafter.