Bu ayet Hafs Mushafı sırasına göre baştan 6226, sondan 11. ayet; 113. sure ve bu surenin 1. ayetidir. Bu ayetin kelime sayisi 4, harf sayısı 14 ve toplam ebced değeri ise 1352 olarak hesaplanmıştır.
Kul e’ûżu birabbi-lfelak(i)
1,2,3,4,5. De ki: “Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.”
“Sabah” diye çevirdiğimiz felak kelimesi “yarmak” anlamındaki felk (فلق)masdarından isimdir. Yarma ve çatlatma neticesinde meydana gelen şeyin sıfatı olarak kullanılmaktadır. Yaygın yoruma göre burada Allah’ın gece karanlığını yarması neticesinde meydana gelen sabah aydınlığını ifade eder. Ancak, bir sonraki âyetle bağlantısı dikkate alındığında kelimenin, “yokluktan yarılıp çıkan mahlûkat” şeklinde özetleyebileceğimiz daha genel bir anlam içerdiğini kabul etmek gerekir. Buna göre felak kelimesi kâinatın yokluk alanından belki bir patlama ile ilk meydana gelişini ve yaratılışını ifade eder. Bu cümleden olmak üzere arzdan kaynayan pınarlar, bulutlardan boşalan yağmurlar, tohumlardan filiz veren bitkiler, rahimlerden çıkan yavrular gibi Allah’ın kudretiyle bir asıldan, bir kaynaktan ayrılıp çıkan bütün mahlûkat felak kelimesinin kapsamına girer. Ayrıca –Muhammed Esed’in de belirttiği gibi (III, 1324)– felak kelimesinin, “bir belirsizlikten (dönem) sonra hakikatin ortaya çıkışı” şeklindeki tanımı (Tâcü’l-arûs, “flk” md.) dikkate alındığında “sabahın rabbi” deyimiyle “Allah’ın, hakikatin her şekildeki idrakinin kaynağı olduğuna ve bir kimsenin O’na sığınmasının, ‘hakikatin ardından koşmak’ ile eş anlamlı olduğuna” işaret edildiği de düşünülebilir. Eski tefsirlerde felak kelimesine, “cehennemin ismi, cehennemde bir zindanın veya bitkinin ya da kuyunun ismi” gibi –bize göre isabetli olmayan– başka yorumlar da getirilmiştir (meselâ bk. Taberî, XXX, 349-351; Şevkânî, V, 616-617).
De ki: “(Şunların şerrinden) ağaran sabahın Rabbine sığınırım:
Kur’an’da sadece bu ayette geçen [el-felak] kelimesi, “sabah ve sabahın aydınlığı”, “cehennemde kapalı bir yer”, “cehennemde bir ev, kuyu”, “bizzat cehennemin isimlerinden biri” gibi anlamlara gelmektedir.
De ki: Ben, ağaran sabahın Rabbine sığınırım. [823]
[823] Felak sûresi ve genel ilkeler için bk. Bayraklı, KUR’ÂN TEFSÎRİ, XXI, 451; 461.
De ki: “Felek'ın¹ Rabb'ine sığınırım.
1- Felek, sözcük olarak “yarıp çıkaran” demektir. Bu yarılmayı karanlığı yaran aydınlıkla sınırlamak doğru değildir. Felek'ın Rabb'ı isim tamlaması olarak, evrende karanlığı yaran aydınlık da dâhil olmak üzere, bitki, toprak, hücre, kısacası üreyerek, yarılarak, bölünerek çoğalan, değişikliğe uğrayarak yenilenen ne varsa onların tamamının programlayıcısı, düzenleyicisi demektir.
De ki: “Felak’ın (nurlu ve huzurlu sabahların) Rabbine (bütün mahlûkatını, yokluk karanlığından varlık aydınlığına çıkaran sahibine) sığınırım.
De ki: Sığınırım karanlığı yarıp ışıtan sabahın Rabbine.
(Bâzıları Mekkîdir demişlerdir. Bu sûreyle bundan sonraki son sûreye "Muavvezeteyn" denir. Bir Yahûdinin, Hz. Muhammed (s.a.a)'e büyü yaptığı, bir ipe üfürerek on iki düğüm bağlayıp bir kuyuya attığı, bunun üzerine Hz. Muhammed (s.a.a)'in hastalandığı ve bu sûrenin indiği, Hz. Muhammed (s.a.a)'in, Hz. Ali, Ammâr ve Zübeyr'i yollayıp o kuyunun suyunu boşalttırarak ipi buldurduğu ve bu âyetler okununca düğümlerin çözülüp Hz. Muhammed (s.a.a)'in iyileştiği rivâyet edilmişse de buna itiraz edenler de vardır. Onlara göre eğer Yahûdilerde böyle bir kudret olsaydı inananların çoğunu hasta ederler, öldürürlerdi. Kaldı ki Hz. Muhammed (s.a.a), peygamber olduğu için büyünün kendisine zarar vermemesi gerektir. Yahûdinin biri, böyle bir şey yapmışsa bile hastalığı ondan değildir, ancak o ipi buldurmakla hilelerini meydana çıkarmıştır (Mecma, 2, 633).)
Ey peygamber ve O'nun yolunda gidenler! Daima şöyle söyleyerek dua edin: “Ben, gecenin karanlıklarını yarıp sabahı ortaya çıkardığı gibi, bildiğimiz ve bilmediğimiz tüm varlıkları ortaya çıkaran Rabbime sığınır, O'nun korumasını ister ve O'na yalvarırım.
“Bütün varlıkları yoktan yaratan, hak ile bâtılı ayırdedip hakkı ortaya koyan, sıkıntıyı gideren, tohumu çatlatan doğumu gerçekleştiren, aydınlığı getiren, kurtuluşa erdiren, yaşama kabiliyeti, gücü ve varlıklara işleyiş düzeni veren, koruyan, kontrol eden Rabbe sığınırım.”de.
De ki: "Sabahın Rabbine sığınırım.
De ki: Sabahın Rabbine sığınırım.
(Ey Rasûlüm,) de ki: Sığınırım sabahın Rabbine;
De Ki: Yaratıkları yokluk karanlığından varlık sabahına çıkaran, sahipleri olan Allah’a sığınırım.
Diyesin ki sen: «Yaratığın şerrinden
De ki: “Ben (yokluk gecesini) yararak varlığı çıkaran felakın (şafağın aydınlığının) Rabbine sığınırım.”
“Şafağın aydınlığı” anlamındaki “Felak” terimi, genelde mecazî olarak bir belirsizlik döneminden sonra hakikatin tecellisini anlatır. Bu nedenle, “Şafağın Rabbine sığınma” ifadesi, Allah’ın, hakikatin kaynağı olduğuna ve bir kimsenin O’na sığınmasıyla hakikate sığındığına işaret eder.
1,2,3,4,5. De ki: "Yaratıkların şerrinden, bastırdığı zaman karanlığın şerrinden, düğümlere nefes eden büyücülerin şerrinden, hased ettiği zaman hasedcilerin şerrinden, tan yerini ağartan Rabbe sığınırım."
1, 2, 3, 4, 5. De ki: Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden ve kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım!
De ki, "Şafağın Rabbine sığınırım."
De ki: "Ben, ağaran sabahın Rabbine sığınırım,
Di ki: Sığınırım Rabbına o Felakın
De ki: Sabaahın Rabbine sığınırım,
De ki: “Felak'ın (sabahın) Rabbine sığınırım!”
Deki “Her şeyi yarıp çıkaran Rabbe sığınırım.”
1, 2. De ki: Yaratmış olduğu mahlûkatın şerrinden,
[1] Mekkî'dir, Tanrı'ya sığınmak hususunda nâzil olmuştur. (5) âyettir.
De ki: “Ben, bütün yaratıkların rabbine sığınırım.”
(Mekke’de nazil olmuştur ve 5 ayettir. Felak, sabah manasına geldiği gibi yarmak manasına da gelir. Bundan sonra gelen Nâs suresiyle birlikte ikisine “iki koruyucu” anlamında “muavvizeteyn” denir. Bazıları sahih olmayan birtakım rivayetler esasınca Yahudi olan Lubeyd ibni A’sam’ın, Hz. Peygamber’i Medine’de büyülediğini kaydetmektedirler. Bazı rivayetlerde bu büyünün süresi birkaç gün bazılarında birkaç ay olarak gösterilmektedir. Öyle ki bu sırada Hz. Peygamber eşleriyle ilişkiye geçtiğini hayal ettiği halde aslında onlara dokunmamıştır. Yapmadığı halde bazı şeyler yaptı gibi kendisine gösterilmiştir. Rivayetlere göre bu iki sure Hz. Peygamber’i bu halden kurtarmak için inmiştir. Hz. Peygamber rüyasında kendisine haber verildiği şekilde yapılan büyüyü ortaya çıkarıp bu iki sureyi okuduğunda düğümler çözülmüş ve Peygamber’in üzerinde bu kötü hal ortadan kalkmıştır. Ne var ki bu rivayetler eyleminin ve tebliğinin aslını oluşturan nebevi ismet sıfatına aykırı düşmektedir. Hz. Peygamber’in her sözünün birer sünnet ve yasa olduğu şeklindeki inançla da bağdaşmamaktadır. Sonra Kur’an’ın açıklamasına da terstir. Çünkü Kur’an, peygamberin büyülenmediğini belirtmektedir. Müşriklerin bu türden iftiralara dayalı iddialarını yalanlamaktadır. Üstelik eğer kâfirler peygamberi büyüleyebilme gücüne sahip olsalardı, onca yıl savaşmalarına ve büyük kayıplar vermelerine gerek kalmazdı. Hemen peygamberi büyüler ve bu davayı ortadan kaldırırlardı. Dolayısıyla bu rivayetler gerçeğe uzak görünmektedir. Temel inançlar hususunda esas alınan hadislerde tevatür şarttır. Oysa bu konu ile ilgili hadisler haber-i vahittir ve haber-i vahit ise temel inançlar hususunda kanıt sayılamaz. Sonra peygamberin Medine’de büyülendiği söylendiği halde, bu iki sure, tercih edilen görüşe göre Mekke’de inmiştir. Dolayısıyla bu da mezkûr rivayetlerin temelsiz olduğunun güçlü bir kanıtıdır.)
Ey Müslüman! Tehlikelerle dolu şu hayat yolculuğunda, insanlığa dünyada ve âhirette kurtuluş yolunu göstermek üzere de ki: “Ben, felakın Rabb’ine sığınırım. Gönderdiği Kur’ân sayesinde inkâr ve cehâlet karanlıklarını paramparça eden, böylece aklımı ve gönlümü iman ve Kur’ân nuruyla aydınlatan yüce Rabb’imin benim için belirlediği kulluk sistemini bireysel ve toplumsal hayatıma egemen kılarak O’nun himayesi altına girerim. Bunun için:
Konu ve üslup bakımından birbirlerine oldukça benzeyen ve Hz. Peygamber tarafından “Muavvizeteyn: Allah’ın himayesine ulaştıran ikili” olarak adlandırılan Felak ve Nas sûreleri Mekke döneminin ilk yıllarında indirilmiştir.5 ayetten oluşan Felak sûresi, adını birinci ayetinde geçen “Felak” kelimesinden almıştır. Şafak, sabah, tan ağarma vakti gibi kelimelerle çevrilebilen felak; tohumun çatlamasının ardından ağacın; yumurtanın kırılışının ardından muhtelif hayvan türlerinin; karanlığın parçalanışının ardından aydınlığın doğuşu gibi bir kırılma, çatlama, patlama, yarılma sonrasında ortaya çıkan yeni bir oluşumu, doğumu anlatır. Mecazi olarak da, insanı bunaltan bir sıkıntı, dert, acı ve kederin ardından gelen sevinç ve rahatlık halini veya zihnin ve vicdanın duçar olduğu keşmekeşin ardından doğan manevi aydınlanmayı ifade eder.
De ki: -“Sığınırım FELAK’ın / Yarıp Ayıran’ın rabbine;
(Ey Muhammed!) De ki: “Ben karanlığı yarıp çıkan sabahın, Rabbine1 sığınırım,”
1 Felâk: En esaslı mânâsı yarmak mefhumunu içeren bir kelime olması hasebiyle tıpkı fıtrat kelimesini andırır. Örfte, özellikle sabaha, yani sütûn şeklinde uzamış olan aydınlığa veya sabah yeri ağarıp açılmaktan ibaret olan şafağa denir. Bu bizim Türkçe'de Tan dediğimizin aynısıdır. Bununla beraber Cabir b. Abdillâh, İbnu Zeyd, Mücahid, Katade ve İbnu Cübeyr’den rivayet olunduğu üzere tefsircilerin pek çoğu örfte en yaygın olan sabah mânâsıyla tefsiri, daha açık görmüşlerdir. Buna göre “Rabb’ül-felâk, Sabahın Rabbi”, demek olur.
DE Kİ: “Sığınırım ben yükselen şafağın Rabbine, 1
De ki: Sığınırım ben karanlığı yarıp ortaya çıkan aydınlığın Rabbine. 2/257, 9/32
(EY muhatap!) De ki:[5940] “Sığınırım ben[5941] (yokluk gecesini) yararak varlığı çıkaran sabahın Rabbine:
[5940] İbn Mes’ud’un rivayetine göre Rasulullah şöyle buyurmuştur: “Bana “de ki” denildi, ben de size “Deyiniz ki” diyorum”. Bu, Kur’an kıraatına değil de Allah Rasûlü’nün bu sûreyi dua ve istiaze niyetiyle okuma tavsiyesine hamledilmelidir. Kaldı ki, “de ki” emri, yalnızca ilk muhataba değil tüm muhataplaradır. Parantez içi açıklamamız da buna matuftur. İbn Mes’ud’a nisbet edilen nüshalarda Felak ve Nâs’ın yer almadığı şayiası hakkında en doğru ve en güzel cevap İbn Hazm’ın verdiği, bunun İbn Mes’ud’a atılmış bir iftira olduğu ve rivayetin de uydurma olduğu yönündeki cevaptır. Anlaşılan o ki, muhtemelen rivayetin otoritesi sarsılır kaygısıyla rivayete kıyılamamış, bunun İbn Mes’ud gibi Kur’an’ın yetiştirdiği seçkin bir sahabiye kıymak mânasına geldiği de gözardı edilmiştir.
[5941] İsti’âzenin akla abdest aldırma işleviyle ilgili bkz: Besmele’nin notu (s. 2-3) ve
16:98, not 108.
De ki: «Felâkın (yaratılıp vücuda getirilmiş olan şeylerin) Rabbine sığınırım.»
De ki: Sabahın Rabbine sığınırım:
De ki: Sığınırım ben, karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran Rabbe;
De ki “Sığınırım, bölerek yaratmanın sahibine!
[*] Felak; bölünme suretiyle yaratılan demektir. Bu, Allah'ın yaratma kuralıdır. Türkçe'de karşılığını bulamadığımız için "yarılan" diye tercüme ettik. "Taneleri ve çekirdekleri yaran (pörtleten) Allah'tır. O, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarır. İşte Allah budur. Buna rağmen yanlışa nereden sürükleniyorsunuz?" (En'âm
6:95)
De ki:-Mahlukatın Rabbine sığınırım.
De ki: Sığınırım sabahın Rabbine,
De ki: "Yarılan karanlıktan çıkan sabahın Rabbine/yarılışlardan fışkıran oluşun Rabbine sığınırım!
1-2. eyit: śıġınurın śuḥlı çalabı’sına şerrinden anuñ kim yarattı.
Eyit yā Muḥammed: Ṣıġınurın ṣabāḥı yaradan Tañrıya,
(Ya Peyğəmbər!) De: “Pənah aparıram sübhün Rəbbinə!
Say: I seek refuge in the Lord of Daybreak
Say: I seek refuge(6301) with the Lord of the Dawn(6302)*
6301 In Allah's created world, there are all kinds of forces and counterforces, especially those put in motion by beings who have been endowed with some sort of will. The forces of good may be compared to light, and those of evil to darkness. Allah can cleave the depths of darkness and produce light (
6:96), and therefore we should cast off fear and take refuge in divine guidance and goodness. 6302 Falaq is the Dawn or Daybreak, the cleaving of darkness and the manifestation of light. This may be understood in various senses: (1) literally, when the darkness of the night is at its worst, rays of light pierce through and produce the dawn; (2) when the darkness of ignorance is at its worst, the light of Allah pierces through the soul and gives it enlightenment:
24:35; (3) non-existence is darkness, and life and activity may be typified by light. The author and source of all true light is Allah, and if we seek Him, we are free from ignorance, superstition, fear, and every kind of evil.