Bu ayet Hafs Mushafı sırasına göre baştan 1161, sondan 5076. ayet; 8. sure ve bu surenin 1. ayetidir. Bu ayetin kelime sayisi 18, harf sayısı 89 ve toplam ebced değeri ise 4462 olarak hesaplanmıştır.
يسـلونك عن الانفال قل الانفال لله والرسول فاتقوا الله واصلحوا ذات بينكم واطيعوا الله ورسوله ان كنتم مؤمنين
يسـلونكعنالانفالقلالانفالللهوالرسولفاتقوااللهواصلحواذاتبينكمواطيعوااللهورسولهانكنتممؤمنين
Yes-elûneke ‘ani-l-enfâl(i)(s) kuli-l-enfâlu li(A)llâhi ve-rrasûl(i)(s) fettekû(A)llâhe veaslihû żâte beynikum(s) veatî’û(A)llâhe verasûlehu in kuntum mu/minîn(e)
(Ey Muhammed!) Sana ganimetler hakkında soruyorlar. De ki: “Ganimetler, Allah’a ve Resûlüne aittir. O hâlde, eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin, Allah ve Rasûlüne itaat edin.”
“Ganimetler” diye çevrilen enfâl kelimesi, lugat mânası “fazlalık, fazladan” demek olan nefelin çoğuludur. Düşmandan elde edilen maddî değerler için fıkıhta üç terim kullanılmaktadır: Nefel, ganimet, fey. Savaşarak elde edilene ganimet, savaşmadan ele geçirilene fey denilmektedir. Nefel ise hem ganimet mânasında hem de ganimetin belli bir parçasını ifade etmek için kullanılmıştır. Açıklamakta olduğumuz âyette enfâl, ganimet mânasını ifade etmektedir. Ancak Hz. Peygamber’in gerekli gördüğü hallerde bazı kimselere ganimetten bir şeyler verdiğini (tenfîl) bildiren hadislerde (Müslim, “Fezâilü’s-sahâbe”, 44) kelime dört mânada kullanılmıştır: a) Bir düşman askerini öldüren kimseye verilen “maktulün üzerinden çıkan zatî eşyası” (seleb). Bunda tahmîs uygulanmaz; yani beşte biri hazine için alınmazdı. b) Savaşa girip ganimet elde etmiş bulunan bir kıtaya, tahmîsten sonra ödül olarak verilen pay. c) Ganimetin beşte birinden verilen ödüller, yapılan yardımlar.
d) Ganimetin bütününden çobanlık, istihbarat, kılavuzluk gibi hizmetleri üstlenen kimselere verilen pay (Ebû Ubeyd, s. 430).
Bedir Savaşı’nda ele geçirilen ganimetlerin kimlere ait olacağı ve nasıl paylaştırılacağı konusunda, bazı sahâbîler arasında tereddüt ve tartışma ortaya çıkınca Allah Teâlâ ganimetin nasıl paylaştırılacağını belirlemeden önce, bu tavrın ahlâkî sakıncasına işaret buyurmuş ve eğitmeye yönelik telkinlerde bulunmayı murat etmiş; savaşta ve barışta müminlerin asıl hedef ve vazifelerinin neler olduğunu, nelere öncelik vermeleri gerektiğini açıklamıştır. Buna göre her şey gibi ganimet de Allah’ındır. O’nun resulü vahyi tebliğ etme ve dini öğretme yanında örnek gösterme ve uygulama vazifesi ile de yükümlü kılınmıştır. Tam mânasıyla mülk olarak Allah’a ait bulunan ganimetin kullarına nasıl paylaştırılacağını açıklama ve bunu uygulama vazifesi de Resûlullah’a aittir. Müminler ganimet için savaşmamalı, ganimete göz dikmemeli, bir şey verilirse almalı, verilmezse hak iddia etmemelidir. Mülkiyeti Allah’a, kullanım ve dağıtım şekillerindeki tasarruf hakkı da Resûlullah’a ait bulunan bir madde üzerinde tartışan, bu arada birilerinin öfkelenmesine ve incinmesine sebep olanlara düşen vazife ise hemen gönül almak, ilişkileri yeniden normal çizgiye getirmek ve güzelleştirmektir. “Ganimetin Allah’a ve resulüne ait olması” böyle anlaşılınca ileride gelecek olan ve ganimetlerin beşe bölüneceğini, beşte birinin Allah’a, Peygamber’e, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara ait olduğunu ifade eden âyetin bunu neshettiğini, hükmü değiştirdiğini söylemenin anlamı kalmamaktadır. Bu âyet konunun ahlâkî boyutunu, meseleye bir kul gibi yaklaşmanın örneğini vermekte, 41. âyet ise Allah’ın kendine ait olanı nasıl dağıtmayı murat ettiğini açıklamaktadır. Bazı tefsir ve fıkıh âlimlerine göre bu âyet, ganimet ile ilgili hüküm ve uygulamanın ilk aşamasını açıklamaktadır. Hz. Peygamber Bedir Savaşı’nda alınan ganimetlere bu âyetin hükmünü uygulamış, tamamı kendisine bırakılmış bulunan ganimetin beşte birini (tahmîs) ayırmadan hepsini gazilere dağıtmıştır. Sonra ganimetin beşte birini ayırmasını, geri kalanı savaşa katılanlara dağıtmasını bildiren 41. âyet gelmiş ve bu âyetin hükmünü değiştirmiştir (Ebû Ubeyd, s. 426). Burada neshi kabul etmeyen fakih ve müfessirlere göre iki âyeti, yukarıda açıklandığı şekilde anlayıp birleştirmek, birlikte uygulamak mümkündür, nesih söz konusu değildir, ayrıca Hz. Peygamber’in Bedir Savaşı’nda tahmîsi uygulamadığı yönündeki rivayet de sağlam bir rivayet zincirinden yoksundur (İbn Kesîr, III, 549-550).
Sana ganimetlerden soruyorlar. De ki: “Ganimetler Allah ve Elçisi içindir. Allah’a karşı [takvâ]lı (duyarlı) olun; aranızı düzeltin! Müminlerseniz Allah’a ve Elçisine itaat edin!”
Sana savaş ganimetlerini soruyorlar. De ki: “Ganimetler Allah ve Peygamberi'ne aittir. O halde Allah'tan sakınınız, aranızda barış ve esenliği sağlayınız. Eğer müminler iseniz, Allah ve Rasûlü'ne itaat ediniz.”[152][153]
[152] Enfâl sûresi hakkında genel bilgi için bk. Bayraklı, KUR’ÂN TEFSÎRİ, VII, 491.[153] Enfâl/ganimet hakkında geniş bilgi için bk. Bayraklı, KUR’ÂN TEFSÎRİ, VII, 494-495.
Sana enfâlı¹ soruyorlar. De ki: “Enfâl, Allah ve Resulü içindir. Eğer mü'min iseniz Allah'a karşı takva² sahibi olun, birbirinizin arasını düzeltin, Allah'a ve Resul'üne itaat edin.
1- Enfâl; nfl (nafile) kökünden gelmektedir. Mastar olarak; karşılıksız vermek, bağışta bulunmak anlamına gelmektedir. Nfl; zorunlu yapılması gereken bir şeye, ayrıca gönüllü olarak fazladan ilave yapmaktır. Savaşta elde edilen ganimetler, savaşın değeri/önemi yanında, ancak nafile türünden bir öneme sahiptir. Bu kavramla yapılan vurgu; savaşın, ganimet için değil cihat maksadıyla yapıldığınadır. Sözcük olarak, Türkçede “boş” anlamında kullanılan “nafileyi“, Kur'an yukarıda verilen anlamda kullanmaktadır. 2- Korunma; Allah'ın buyruklarına içtenlikle uyarak; o buyruklarla, kötü ve zararlı şeylere karşı kendisini korumaya, güvenceye alan.
(Ey Resulüm!) Sana savaş ganimetlerini sorarlar. De ki: "Ganimetler Allah’a ve Resulü’ne aittir (onlar adına adil bir devlet ve hükümet bu işi yürütmelidir) . Buna göre, eğer mü'min iseniz Allah'tan korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakının, aranızı düzeltin ve Allah'a ve Resulü'ne itaat edin." (Çünkü mü’minler Kur’an’ın ve Resulüllah’ın yolundan giderler.)
Sana harp ganimetlerinin hükmünü sorarlar. De ki: Ganimetler, Allah'ın ve Peygamberindir. Artık Allah'tan sakının ve aranızı ıslah edin ve inanmışsanız Allah'a ve Peygamberine itaat edin.
Ey peygamber! Sana savaşlarda elde edilen enfâl hakkında sorarlar. De ki: Bütün ganimetler Allah'a ve O'nun elçisine aittir. Öyleyse yolunuzu, Allah'ın kitabıyla bulmaya çalışın, birbirinizle aranızı düzeltip kardeşlik bağlarını canlı tutun. Eğer gerçekten inanan kimselerseniz, Allah'ın ve peygamberin buyruklarına uyun.
Bu sûre; Bedir savaşını örnekleyerek, savaşlardan sonra ortaya çıkan meselelere hükümler ge-tirir. Müslümanlara Allah düşmanları ile savaşırken uymaları gereken ilâhî uyarıları ve bir çok harp kanunla-rını bildirir. Savaş, barış, esirlik ve ganimet ilkelerini ele alır ve antlaşmalara sadâkâti vurgular.Ve müslümanlara savaşta, barışta her an hazırlıklı ve düşmana karşı bir bütün halinde olabilme-leri için, uyumlu bir ilişki içinde olmaları öğütlenir.Bedir savaşından bahsedildiği için “Bedir” sûresi de denir.
Sana savaş ganimetlerinin nasıl dağıtılacağını soruyorlar:
“Ganimetler Allah ve Rasûlünün tasarrufundadır. Allah'a sığının, emirlerine yapışın. Aranızdaki tefrikayı giderin, kardeşlik bağlarınızı güçlendirin, din ve dünya işlerinizi sosyal ilişkilerinizi, halinizi düzeltin, geliştirin, mü'minseniz eğer, Allah'a ve Rasulüne itaat edin, Kur'ân'ı ve sünneti uygulayın" de.
Sana ganimetlerden soruyorlar. De ki: "Ganimetler Allah'ın ve peygamberinindir. Eğer mü'minler iseniz, Allah'a karşı gelmekten sakının ve aranızı düzeltin. Allah'a ve peygamberine itaat edin."
1.Ebu Davud, Nesai, İbnu Hibban ve Hakim`in Abdullah bin Abbas (r.a.)`tan rivayet ettiklerine göre bu ayeti kerime sahabiler arasında Bedir savaşı ganimetlerinin paylaştırılması konusunda çıkan tartışma üzerine indirildi. Ancak bu tartışmanın mahiyeti konusunda birbirinden farklı rivayetler nakledilmiştir. Bir rivayete göre gençlerle yaşlılar arasında tartışma çıkmış ve her bir grup ganimetlerde kendilerinin daha çok hak sahibi olduğunu ileri sürmüştür. Bir başka rivayete göre Resulullah (a.s.)`ın savaşta daha çok etkinlik gösterenlere normal paylarından fazla ganimet vermesi üzerine tartışma çıkmıştır. Bir rivayete göre de mazeretleri dolayısıyla savaşa katılamayan Hz. Osman (r.a.), Talha (r.a.) ve Said bin Zeyd (r.a.) gibi bazı sahabilere Resulullah (a.s.)`ın ganimetlerden pay ayırması üzerine tartışma çıkmıştır. Rivayetlerin her birinin savaş sonrası ortaya çıkan gelişmelerden herhangi birine işaret ediyor olması mümkündür.Bu surenin 41. ayeti kerimesinde ganimetlerin nasıl paylaştırılacağına dair hüküm bildirilmiştir.
Sana savaş-ganimetlerini sorarlar. De ki: 'Ganimetler Allah'ın ve Resûlündür. Buna göre, eğer mü'min iseniz Allah'tan korkup-sakının, aranızı düzeltin ve Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin.'
(Ey Rasûlüm), sana harb ganimetlerinin kime âit olduğunu soruyorlar. De ki: “- Bu ganimetlerin taksimi, Allah'a ve Rasûlüne aittir. Onun için, siz gerçekten müminseniz Allah'dan korkun ve birbirinizle aranızı düzeltin (geçimsizlik yapmayın), Allah'a ve Rasûlüne itaat edin.”
Sana büyük ganimetlerin hükmünü soruyorlar. De ki: “Bunlar, Allah’ın ve elçisinindir. Allah’tan sakının, aranızdaki münasebetleri düzeltin. Eğer inanmış iseniz, Allah’a ve elçisine itaat edin.
Sana doyumluktan sormaktadırlar, diyesin ki: «Doyumluk Allahla, Peygamberindir, Allahtan sakınınız, aranızda olanları düzeltin, eğer inanmışsanız Allah ile peygamberine, baş eğin»
Sana savaş ganimetlerini(n durumunu) soruyorlar. De ki: “Ganimetler hakkında (hüküm verme yetkisi) Allah'a ve Resulüne aittir. O halde eğer (gerçekten) inanıyorsanız Allah'a karşı gelmekten sakının, aranızdaki kardeşlik bağlarını canlı tutun, Allah'a ve Resulüne itaat edin!
Bkz.
8:41İlk dört ayet Medine’de Bedir Savaşından hemen sonra nazil olmuştur. İslam’dan önce savaşta elde edilen ganimetler savaşa katılanlar arasında bölüşülürdü. Hz. Peygamber, Bedir Savaşından elde edilen ganimetlerden, mallarını ve mülklerini Mekke’de bırakıp hicret etmek zorunda kalan fakat meşru mazeretleri nedeniyle savaşa katılamayan ihtiyaç sahibi muhacir Müslümanlara da pay verilmesini uygun görmüştü, buna karşı çıkan bazı Müslümanların itirazı ve hoşnutsuzluğu üzerine bu ayet nazil olmuştur.
Sana, ganimetlere dair soru sorarlar, de ki: Ganimetler Allah'ın ve Peygamberindir. İnanıyorsanız Allah'tan sakının, aranızdaki münasebetleri düzeltin, Allah'a ve Peygamberine itaat edin.
Sana savaş ganimetlerini soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah ve Peygamber'e aittir. O halde siz (gerçek) müminler iseniz Allah'tan korkun, aranızı düzeltin, Allah ve Resûlüne itaat edin.
Ganimetlerin Allah’a ait olması demek, savaşta alınan mal ve mülkün İslâm devletine ait olması demektir.
Savaş ganimetleri hakkında senden soruyorlar. De ki: "Ganimetler, ALLAH'ın ve elçisinindir." ALLAH'ı dinleyin, aranızı düzeltin. İnanıyorsanız, ALLAH'a ve elçisine uyun.
Sana ganimetlerin bölüştürülmesini soruyorlar. De ki, ganimetlerin taksimi Allah'a ve Resulüne aittir. Onun için siz gerçekten mümin kimseler iseniz Allah'tan korkun da biribirinizle aranızı düzeltin. Allah'a ve Resulü'ne itaat edin.
Sana ganimetlerin taksiminden soruyorlar, de ki ganimetlerin taksimi Allaha ve Resulüne aid, onun için siz gerçekten mü'minlerseniz Allahdan korkun da biribirinizle aranızı düzeltin, Allaha ve Resulüne ıtaat edin
(Habîbim) sana harb ganimetleri (nin hükmünü) sorarlar. De ki: «(Bu) ganimetler Allahın ve Resûlünündür. O halde (tam) mü'minlerseniz Allahdan korkun, (ihtilâfa düşmeyib) aranızı düzeltin, Allaha ve peygamberine İtaat edin.
(Habîbim, yâ Muhammed!) Sana ganîmetlerden soruyorlar. De ki: “Enfâl(ganîmetler hakkında hüküm) Allah'a ve peygambere âiddir.” Artık Allah'dan korkun ve aranızdaki hâli (ihtilâfı) düzeltin! Eğer (gerçek) mü'minler iseniz, Allah'a ve Resûlüne itâat edin!(1)
(1)“Evet Cenâb-ı Hakk’a îmân eden, elbette O’na itâat edecek. Ve itâat yolları içinde en makbûlü ve en müstakīmi (istikāmetlisi) ve en kısası, bilâ-şübhe (şübhesiz) Habîbullâh’ın (Allah’ın sevgilisi olan Hz. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ın) gösterdiği ve ta‘kīb ettiği yoldur.” (Lem‘alar, 11. Lem‘a, 54)Ayrıca Resûlullah (asm)’ın sünnet-i seniyesine tâbi‘ olmanın ehemmiyeti için, bakınız; (Lem‘alar, 11. Lem‘a, 51-62)
Sana ganimetler hakkında soruyorlar. Deki “savaşlarda elde edilen ganimetler Allah ve resulüne aittir. Allah’dan korunun, kendi aranızda ilişkilerinizi düzeltin ve inananlardan iseniz Allah’a ve O’nun elçisine itaat edin.”
Sana doyumluklardan [²] sorarlar. Onlara de ki doyumluklar Allah/ın ve peygamberindir [³]. Artık Allah/tan sakının, aranızı bulun, kâmil mü/min iseniz Allah/a, peygambere itaat edin.
[1] Medine'de nâzil olmuş yetmiş beş âyettir.[2] Ganimet mallarından.[3] Ona başkası karışmaz.
Sana, ganimetlere dair soru sorarlar. De ki: “Ganimetler (faydalanılan şeyler) Allah'ın ve peygamberindir. İman etmişseniz (Allah'tan) sakının, birbirinizle aranızı düzeltin ve de Allah'a ve elçisine itaat edin.
(Medine’de nazil olmuştur ve 75 ayettir. Enfâl, ziyade manasına gelen “nefl” kelimesinin çoğuludur. İslâm dinini savunmak için yapılan savaşlarda elde edilen sevaba ek olarak alınan ganimet malına da “nefl” denilmiştir. Surenin birinci ayetinde savaştan elde edilen ganimetlerin Allah ve Resulü’ne ait olduğu ifade edildiği için sureye bu ad verilmiştir.)(Bu ayet aynı zamanda savaş ganimetlerinin paylaştırılması ile ilgili olarak büyük bir devrim yaptı. Önceleri bu ganimetler, ya onları ele geçiren askerlerin, ya kumandanın ya da tüm orduya sahip olan kralın malı olurdu. Birinci durumda askerlerin bencilliği şiddetli bir rekabete, hatta bazen de çok acıklı sonuçlara yol açan bir savaşa neden olurdu. İkinci durumda ise askerler, kendilerini hırsızlar seviyesine düşüren çalma ve aşırma eylemine başvururlardı. Kur’an, savaş ganimetlerinin Allah ve Resulü’ne ait olduğunu ve daha sonra 41. ayette ganimetlerin eşit olarak paylaştırılacağını ilan ederek, bu kötü adetlere bir son verdi.)
Ey Muhammed! Sana, düşmanla savaşarak ele geçirilen silah, mal ve erzak gibi ganîmetlerin kime ait olduğunu soruyorlar. Üstelik bu konuda, yersiz ve kırıcı tartışmalara girişiyorlar: Bazı müminler, savaşta ele geçirdikleri ganîmetin kendilerine ait olduğunu ileri sürerken, —ki İslâm öncesi uygulama böyleydi— ganîmet toplamak yerine, kaçmaya başlayan düşmanı takip eden veya Allah’ın Elçisini koruyan diğer müminler, haklı olarak bunda kendilerinin de pay sahibi olduğunu iddia ediyorlar. De ki: “Her konuda olduğu gibi, ganîmetler hakkında da hüküm verme yetkisi Allah’a ve O’nun hükümlerini size ileten bir elçi olarak Peygambere aittir. Yani ganîmet, onu ele geçiren savaşçıya değil, kamuya ait bir maldır ve onun nasıl pay edileceğini Allah kırk birinci ayette bildirilecektir. O hâlde, Allah’tan gelen ilkeleri çiğnememe konusunda son derece titiz ve dikkatli davranın; dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülüğün her çeşidinden titizlikle sakının, aranızdaki ilişkileri iyileştirip geliştirmeye çalışın ve gerçekten inanan kimseler iseniz, Allah’a ve Elçisine kayıtsız şartsız itaat edin!
Medîne döneminde, hicretin ikinci yılında meydana gelen Bedir savaşından hemen sonra indirilmiştir. Adını, birinci ayette geçen “enfâl: ganîmetler” kelimesinden almıştır. 75 ayettir.
Sana ENFÂL’den / Ganimetler’den soruyorlar.
De ki:
-“Ganimetler Allah’a ve O’nun rasûlüne aittir.
Allah’tan sakınıp korunun!
Aranızda olanları (ilişkilerinizi) düzeltin!
Mümin iseniz, Allah’a ve O’nun rasûlüne itaat edin!”.
(Ey Muhammed!) Sana savaş ganîmetlerinin (hükmünü) soruyorlar. Sen onlara: “ganîmetler hakkında (hüküm vermek) Allah’a ve Elçisine aittir.1 Onun için siz, gerçekten îman eden kimseler iseniz Allah’tan hakkıyla sakının, birbirinizle ilişkilerinizi düzeltin, Allah’a ve Elçisine itaat edin.” de.2
1 Yani savaş ganîmetleri hakkında hüküm vermek Allah’a ve Rasûlüne aittir. Bunda kimsenin görüş bildirme hakkı yoktur. Allah ve Rasûlü nasıl emrederse hüküm odur.2 Enfâl: Harp ganimetleri demektir. Aynı zamanda nimet, bir asla yapılan fazlalık manalarına gelen “nefl” kelimesinin çoğuludur. Savaş ganimetleri denilen “ganâim” kelimesi yerine “enfâl” kelimesinin vahyedilmesi, ganimetler üzerinde kendi hakları olduğunu indî olarak savunan mü’minlere, ganimetin paylaşımının ve hükmün ancak Allah ve Rasulü’ne ait olduğunu hatırlatmak içindir. Enfâl suresi, Bedir savaşında ele geçirilen ganimetlerin paylaşımında ihtilâf çıkması üzerine, bir diğer görüşe göre, genç Müslümanların daha fazla ganimet istemeleri, ihtiyarların da eşit seviyede bölüşüm istemeleri üzerine inmiştir. Yahut Bedir savaşına katılamayan sekiz kişiye Rasulullah (s.a.v)’in hisse vermesi yüzünden bazı ashâbın, bunların ganimeti hak etmediklerini söylemeleri üzerine nâzil olduğu da rivayet edilmektedir. Savaş ganimetleri hakkındaki hüküm ise, 41. âyette gelecektir.
SANA ganimetler hakkında soracaklar. De ki: “Bütün ganimetler Allah'a ve O'nun Elçisi'ne aittir” 1 Öyleyse, Allah'tan yana bilinç ve duyarlık içinde olun; aranızda kardeşlik bağlarınızı canlı tutun; 2 Allah'a ve O'nun Elçisi'ne karşı duyarlık gösterin, eğer [gerçekten] inanan kimselerseniz!
Sana ganimetler hakkında soruyorlar. De ki: – Ganimetler, Allah’a ve Elçiye aittir. Allah’a karşı sorumlu davranın aranızdaki ilişkiyi düzeltin. Eğer gerçekten inanıyor mümin iseniz Allah’a ve Allah’ın mesajlarını tebliğ eden elçisine itaat edin. 4/94, 8/41- 69, 48/19- 20, 59/6- 7- 8,2 3/32- 132, 4/59- 80, 6/20, 47/33
SANA cihadın bahşettiği gelirler hakkında soruyorlar.[1322] De ki: “Cihadın bahşettiği bütün gelirler Allah’a ve Elçisi’ne aittir.[1323] Şu hâlde, Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve aranızdaki ilişkiyi düzgün tutun! Bir de Allah’a ve Elçisi’ne kulak verin: tabî, gerçekten inanıyorsanız!”[1324]
[1322] Enfâl: “Kişinin alması gereken miktara ilave olarak fazladan aldığı şey” ya da “vermesi gereken miktara ilave olarak fazladan verdiği şey”. Bu niteliğinden dolayı farz namazlar dışındaki namazlara da “nafile” adı verilmiştir. Enfâl, büyüğün küçüğe merhamet ve şefkatinin ifadesidir. Bu bağlamda “cihat sayesinde elde edilen lütuf ve nimet” vurgusu taşır. Şöyle sorulabilir: Niçin “ganimetler” anlamına gelen ğanâim değil de “bağış ve bahşiş” anlamına gelen enfâl? Ayrıca bir de “zahmetsiz savaş gelirleri” anlamına gelen ve fey’ adı verilen bir kalem vardır ki, fey’ hukuku Haşr 6-7’de dile getirilmiştir (İlgili notlara bkz). Bu sualin cevabı, âyetlerin vermek istediği dersle doğrudan alâkalıdır. Teknik olarak ganimetlerden söz edilmeye 41. âyetle başlanacaktır. Burada ise konunun ahlâkî boyutu, Allah-insan ilişkileri açısından ele alınmaktadır. Esasen mü’minler tarafından savaşta elde edilen mallar, bir ganimet değil bir tazminat ve tahsilattır. Çünkü onlar Müşrikler tarafından vatanlarını terke zorlanmışlar, onlar da yurtlarını terk ederken tüm mallarını Mekke’de bırakmışlardı (Krş:
22:40).
[1323] Bu kalıp ifade, siyasal ve hukuki olgular çerçevesinde “kamu”ya tekabül eder. Burada ganimetin Allah’a ait kılınmasının anlamı budur. Bununla adeta, kamunun hukukunun Allah’ın güvencesinde olduğu, O’nun bu hukuku korumak için Allah Rasûlü’nü görevlendirdiği îmâ edilir.
[1324] Zımnen: Can sınavından geçenler mal sınavında sınıfta kalmamalıdır.
Sana ganîmetlerden soruyorlar. De ki: «Ganîmetler Allah Teâlâ'ya ve Peygamber'e aittir. Artık Allah Teâlâ'dan korkunuz. Aranızdaki hâli düzeltiniz ve Allah Teâlâ'ya ve Resûlüne itaat ediniz, eğer mü'min kimseler iseniz.»
Sana ganimetlerin taksimini soruyorlar. De ki: “Onun taksimi Allah'a ve Resulüne aittir. Onun için siz gerçek mümin iseniz Allah'a karşı gelmekten sakının, birbirinizle aranızı düzeltin, Allah'a ve Resulüne itaat edin.
Sana ganimetlerden sorarlar; de ki: "Ganimetler, Allah'ın ve Elçi(si)nindir. Siz, (gerçekten) inananlar iseniz, Allah'tan korkun, aranızı düzeltin, Allah'a ve Elçisine ita'at edin!"
Sana ganimetlerin nasıl pay edileceğini soruyorlar. De ki "Ganimetlerin pay edilmesi Allah’ın ve elçisinin işidir.” Allah’tan çekinin ve birbirinizle aranızı düzeltin. Eğer inanıp güveniyorsanız, Allah’a ve elçisine boyun eğin.
Sana ganimetleri soruyorlar. De ki: -Ganimetler, Allah'a ve Elçisi'ne aittir. Allah'tan korkun, aranızı düzeltin. Eğer mümin iseniz Allah'a ve Elçisi'ne itaat ediniz.
Sana ganimetlerden soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah'a ve Resulüne aittir.(1) Allah'tan sakının ve aranızı düzeltin. Eğer mü'min iseniz, Allah'a ve Resulüne itaat edin.
(1) Ganimetlerle ilgili hükmü Allah ve Resulü verir.
Sana harp ganimetlerini sorarlar. De ki: "Onlar Allah ve Resul içindir. O halde Allah'tan korkun ve aranızda barış ve esenliği kurun. Ve eğer müminler iseniz Allah'a ve O'nun Resulü'ne itaat edin!"
śorar saña bulınlardan; eyit: “bulınlar Tañrı’nuñdur, daħı yalavacınuñ.” pes ķorķuñ Tañrı’dan daħı eyü işleñ arañuzdaġı işi. daħı boyun virüñ Tañrı’ya daħı yalavacına eger olasız mü’minler.
Ṣorarlar saña yā Muḥammed ġanīmet mālından. Eyit yā Muḥammed:Ġanīmet māl ḥükmi Tañrı Ta‘ālāyadur, daḫı peyġamberedür. Ṣaḳınuñuz TañrıTa‘ālādan, daḫı barışduruñuz sizüñ ortañuzdan ṣavaşlarını. Daḫı uyuñuzTañrı Ta‘ālā buyruġına, peyġamberine daḫı eger siz mü’min olsañuz.
(Ya Peyğəmbərim!) Səndən (müharibədə əldə edilmiş) qənimətlər (onların kimə çatması) haqqında soruşarlar. De: “Qənimətlər Allahın və Peyğəmbərinindir (onun bölünməsi Allaha və Peyğəmbərinə aiddir). Buna görə də əgər (həqiqi) mö’minsinizsə, Allahdan qorxun, aranızdakı münasibətləri düzəldin, Allaha və Onun Peyğəmbərinə itaət edin!
They ask thee (O Muhammad) of the spoils of war. Say: The spoils of war belong to Allah and the messenger, so keep your duty to Allah, and adjust the matter of your difference, and obey Allah and His messenger, if ye are (true) believers.
They ask thee(1178) concerning (things taken as) spoils of war. Say: "(such) spoils are at the disposal of Allah(1179) and the Messenger. So fear Allah, and keep straight the relations between yourselves: Obey Allah and His Messenger, if ye do believe."*
1178 The occasion was the question of the division of the booty after the battle of Badr. See Introduction to this Surah. 1179 Booty taken in a lawful and just war does not belong to any individual. If he fought for such accessory rewards, he fought from wrong motives. It belongs to the Cause, in this case the Cause of Allah, as administered by His Messenger. Any portion given out to individuals are accessory gifts, windfalls from the bounty of the Commander. The chief thing is to remain staunch to the Cause of Allah, and have no differences among those who stand for the Cause. Our internal relations must be kept straight: they must not be disturbed by cupidity or worldly considerations of gain, for any windfalls of this kind should be outside our calculations.