Bu ayet Hafs Mushafı sırasına göre baştan 6147, sondan 90. ayet; 100. sure ve bu surenin 1. ayetidir. Bu ayetin kelime sayisi 2, harf sayısı 15 ve toplam ebced değeri ise 1334 olarak hesaplanmıştır.
1,2,3,4,5,6. Soluk soluğa süratle koşan, (koşarken ayaklarını) vurarak ateş çıkaran, sabah erkenden baskın yapan, orada tozu dumana katan ve düşman topluluğunun ortasına dalan atlara andolsun ki, insan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür.
Savaş sırasında düşman üzerine saldıran atlar tasvir edilmekte ve eski savaşların insandan sonra en önemli unsuru olması dolayısıyla atlar üzerine yemin edilmektedir. Yeminin amacı, böylesine yararları bulunan ve insanların en çok sevdiği mallardan olan atları onlara bağışlayanın Allah olduğuna işaret etmek, o günün insanının gözünde çok değerli olan bu varlıklar üzerine yemin ederek müteakip âyetlerdeki mesajın gerçekliğine ve önemine dikkat çekmektir.
Yemin olsun: Soluk soluğa koşan düşmanlara
Öfkesinden dolayı soluk soluğa kalan düşmanlara,[793]
[793] ‘Âdiyât sûresi hakkında genel bilgi için bk. Bayraklı, KUR’ÂN TEFSÎRİ, XXI, 293.
Soluk soluğa koşanlara ant olsun,
Andolsun gürültülü sesler çıkararak koşanlara! (Ve hızla ileri doğru fırlayanlara.)
Andolsun soluya soluya koşanlara.
Savaştaki atlar ve atlara binen savaş erleri.
Andolsun, dörtnala düşman üzerine, savaşa giden süvarilere, çatlarcasına, soluk soluğa koşarak hücum eden atlara!
Andolsun nefesleriyle ses çıkararak soluk soluğa koşan (at)lara,
Soluk soluğa koşan (at)lara andolsun,
And olsun, soluyarak koşanlara (gazilerin atlarına),
Koşarak ses çıkartan bineklere,
Yazıklar olsun (Hakka karşı direnmek için) soluk soluğa süratle koşanlara,
And olsun Allah yolunda koştukça koşanlara;
1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8. Harıl harıl koşanlara, (nallarıyla) çakarak kıvılcım saçanlara, (ansızın) sabah baskını yapanlara, orada tozu dumana katanlara, derken orada bir topluluğun ta ortasına girenlere yemin ederim ki insan, Rabbine karşı pek nankördür. Şüphesiz buna kendisi de şahittir ve o, mal sevgisine de aşırı derecede düşkündür.
Andolsun soluyarak aşanlara,
1-5 Geçmiş kuşaklar, bu ayetlerden atları anlamışlar. Oysa, ayetteki ifadeler havadaki oksijeni yutarak ve arkasından ateş fışkırtarak giden jet uçaklarının tarifi olarak da anlaşılabilir. Bu ayetleri yüzlerce yıl önce yaşamış insanlar gibi anlamak zorunda değiliz kuşkusuz. Yeminlerin amacı için bak
89:5.
O harıl harıl (savaşa) koşanlara,
O harıl harıl koşular koşan
Andolsun o harıl harıl koşan (at) lara,
Yemîn olsun (Allah yolunda) harıl harıl koşanlara (âdiyât'a)!
Soluk soluğa koşan atlara,
Cenk meydanında soluk soluğa koşan atlar hakkı için,
[4] Medine'de nâzil olmuş (11) âyettir.
Andolsun soluk soluğa koşanlara.
(Adiyat, koşan atlar demektir. Medine’de nazil olmuştur ve 11 ayettir. Bu surede insanoğlunun nankörlüğünden, kıyamet günü ortaya çıkacak acıklı durumdan söz edilir.)
Andolsun, insanın doyumsuz arzu ve ihtirâslarını anlatan o nefes nefese koşan, binek atlarına
Mekke döneminin başlarında, Asr sûresinden sonra indirilmiştir. Adını, birinci ayetinde geçen “el Âdiyât: Hızla koşan binek atları” kelimesinden almıştır. 11 ayettir.
And olsun Nefes Nefese AŞANLAR’a!
1,2,3,4,5. O harıl harıl ses çıkararak, kıvılcımlar saçarak koşan,1 sabahleyin erkenden akın edip, tozu dumana katarak toplulukların ortasına dalan (at)lara yemin olsun ki;2
1 Dabh, atların koşu esnasındaki nefeslerinin sesleridir ki, "sahil" denilen kişnemek değil, hızlı nefes sesi olan bir harıltı ve hohlamadır. "Dabh", bir at bir de köpek koşarken olur. "Kadh", çakmak, yani hızla çarpmak, çakmakla ateş çıkarmaktır. Bu da atların koşarlarken hızlarından tırnaklarıyla çarptıkları taslardan çakmak gibi ateşler çakarak gitmelerinde görülür. Ki bu geceleyin görüleceği ve hız eseri olduğu için onların hem kuvvetlerine, hem de geceleyin koştuklarına işaret eder. 2 Yukarıdaki sıfatlar, savaş atlarına uygun sıfatlar olduğu için parantez içerisine “at” ilavesi yapılmıştır. Bu âyetler günümüz teknolojisine uyarlanarak, “O harıl harıl ses çıkararak, görünmeden akın edip, tozu dumana katarak toplulukların ortasına ateş saçarak dalıp-giden (savaş araç)larına (veya savaşçılara) yemin olsun ki;” şeklinde de anlaşılabilir. Her ne kadar Mevdudi bunu, “müşrik Arapların adetlerinden olan gece baskınlarına işaret” olarak anlamışsa da bunların, Allah yolunda cihad eden Müslümanlar olması daha uygundur. Çünkü bunlara yemin edilmektedir. Kâfirler, üzerlerine yemin edilmeye layık kimseler olmadığı gibi, bu tür yemin Kur’an’ın üslubundan da değildir. Bir kısım çağdaş akılcılar (neo mutezililer) de “kendilerinden menkul gerekçelere” dayanarak, baştaki yemine, “yazıklar olsun” gibi keyfi bir anlam verdikten sonra ilk beş ayet-i kerimeye de tamamen keyfi, metne uymayan birçok yakışıksız anlamlar vererek ayetlerin gerçek anlamlarını oldukça sulandırmışlardır. En doğrusunu Allah bilir.
Ooo! 1 Nefes nefese koşan binek atları,
Bu vahye dinmez bir hınçla saldıranlara. 22/72, 68/51
YAZIKLAR olsun;[5857] (vahye) dinmez bir hınçla saldıranlara,[5858]
[5857] Yemin vav’ının cevabı sadedinde gelen 6-11. âyetler, bu bağlamda vavın “tazim” değil, “tehdit, tekdir ve kınama” vurgusu taşıdığının delilidir. Seleflerimiz vava azamet vurgusu verdikleri için, devamını da zorunlu olarak “Bedir’deki mü’min savaşçıların savaş atı” (veya “hacıların develeri”) olarak yorumlamışlardır. İbn Abbas’ın bu görüşü Hz. Ali’ye nakledildiğinde; “Bilgi sahibi olmadığın bir konuda insanlara görüş açıklıyorsun. Vallahi İslâm’da ilk savaş Bedir idi, bizim tarafta Zübeyr ve Mikdad’ın atından başka at yoktu” der (Taberî). Kaldı ki bu âyetler, savaş veya İslâmî mânada hac bir yana, henüz sözlü mücadelenin bile başlamadığı Mekke’nin ilk yıllarına aittir. Hepsinden öte, ‘âdiyât kelimesi her halükârda “düşman” ile ilgili bir mâna barındırır. el-‘Adv, ‘aduv, ‘adavet, ‘udvan ile aynı köktendir. Kelimenin sülâsî mücerredinin ‘a-d-y olma ihtimali bu sonucu değiştirmez. İştikâk açısından hepsi de aynı mânada buluşur.
Baştaki yemin ile sûre baştan sona meşhed (sahne) kılınmıştır. Bu meşhedin iki yüzü sûrenin iki bölümünde görünür. İlk sekiz âyet dünyada görünen yüzü, son üç âyet âhirette görünen yüzüdür. İlk yüzdeki üslubun şiddet, hareket ve dehşeti, ikinci yüzdeki ğaybî hakikatlere muhatabın görür gibi inanmasını sağlamak amacına matuftur. Allah’ın insana imanı emretmesi, şefkatinin eseridir.
[5858] ‘Adiyât ism-i failinin türetildiği el-‘adv, “hızlı gitmek, saldırmak, akın düzenlemek” anlamına gelir. ed-Dabh, “nefesi çıkaramadığı için göğüsten gelen hırıltılı ses”. Bizce bu sıfatlar, benzer durumdaki Murselât, Nâzi’ât, Sâffât ve Zâriyât sûrelerinin girişi gibi doğrudan veya dolaylı olarak vahiyle ilgilidir. Genellikle mukatta’â harfleriyle başlayan sûreler nasıl vahye atıfla başlıyorsa (Bkz:
68:1, not 1), mevsufsuz sıfatla başlayan sûreler de vahye işaret ederler. Bu işaretin “vahyin âyetleri”, “onu getiren melekler”, onun geldiği “peygamberler” veya gelen vahyin ona inanan veya onu inkâr eden muhatapları olması işin özünü değiştirmez.
Andolsun o hızlı hızlı koşanlara.
Gazilerin nefes nefese koşan,
Andolsun nefesleriyle (güp güp) ses çıkararak koşan(at)lara,
Meş’âleyle sınırlar aşanlara
[*] İlk beş âyette, نفوس kelimesi fail sayılmıştır. العَدْو :Bir şeyi aşma ve durması beklenen yerde ilerleme (Mekâyîs s.746) anlamına gelir. Böyle biri için "sınırları aşan" anlamı uygun düşer. ضَبْحً ise odunların ucunu yakmakatır. (Mekâyîs s.608) Böylece onlar birer meş'ale olurlar..
Andolsun, soluya soluya koşanlara ..
And olsun nefes nefese koşanlara,
Yemin olsun soluyuşlarıyla ses çıkararak koşanlara/nefes nefese saldıranlara,
yügriciler ḥaķķı-çun ya'nį ġāzılar atları at nefesi üni gelmek segirdürken
Yügürici atlar ḥaḳḳı‐çun ġazālıḳda ki nefesleri āvāzı çıḳar çapġanda.
And olsun (cihad zamanı) tövşüyə-tövşüyə qaçan atlara;
By the snorting coursers,
By the (Steeds)(6241) that run, with panting (breath),*
6241 The substantive proposition is in verses 6-8 below, and the metaphors and symbols enforcing the lesson are in verses 1-5 here. These symbols have at least three layers of mystic meaning: (1) Look at the chargers (mares or swift camels) panting for war on behalf of their masters. Off they go, striking fire with their hoofs by night at the behest of their riders; they push home the charge in the morning, chivalrously giving the enemy the benefit of daylight; and regardless of flashing steel or the weapons of their enemies they boldly penetrate into the midst of their foe, risking their lives for the Cause. Does unregenerate man show that fidelity to his Lord Allah? On the contrary he is ungrateful to Allah; he shows that by his deeds; he is violently in love with wealth and gain and things that perish. (2) By the figure of metonymy the brave fidelity of the war horse may stand for that of the brave and true men who rally to the standard of Allah and carry it to victory, contrasted with the poltroonery and pettiness of unregenerate man. (3) The whole conflict, fighting, and victory, may be applied to spiritual warfare against those who are caught and overwhelmed by the camp of Evil.