Bu ayet Hafs Mushafı sırasına göre baştan 5178, sondan 1059. ayet; 62. sure ve bu surenin 1. ayetidir. Bu ayetin kelime sayisi 12, harf sayısı 52 ve toplam ebced değeri ise 2539 olarak hesaplanmıştır.
يسبـح لله ما في السموات وما في الارض الملك القدوس العزيز الحكيم
يسبـحللهمافيالسمواتومافيالارضالملكالقدوسالعزيزالحكيم
Yusebbihu li(A)llâhi mâ fî-ssemâvâti vemâ fî-l-ardi-lmeliki-lkuddûsi-l’azîzi-lhakîm(i)
Göklerdeki ve yerdeki her şey, mülkün sahibi, mukaddes, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah’ı tespih eder.
Evrendeki bütün varlıkların Allah’ı tesbih ettiğine ilişkin ifadelerde –önceki sûrenin başında olduğu gibi– yer yer geçmiş zaman fiili kullanılmış; ama Arap dilinde bu zaman kalıbıyla daima geçmişte olup bitme anlamı değil bazan fiilin konusunun gerçekleştiğini kesin biçimde belirtme anlamı kastedildiğinden orada ve benzeri yerlerde bu fiil “tesbih etmektedir” şeklinde çevrilmiştir. Bu ve benzeri âyetlerde ise “tesbih ediyor” veya “tesbih eder” anlamına gelen bir fiil kullanılması, tesbih olgusunun halen devam ettiğine ve böyle sürüp gideceğine özel vurgu yapan bir ifade olarak anlaşılmıştır (Râzî, XXX, 2; “tesbîh” hakkında bk. İsrâ
17:44; bu âyette geçen esmâ-i hüsnâdan “melik, kuddûs, azîz ve hakîm”in anlamları için bk. Haşr
59:22-24).
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi, (gerçek) hükümdar, kutsallığın kaynağı, güçlü, doğru hüküm veren Allah’ı [tesbih] eder (yüceltir).
Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, kutsal kurtuluşun tek kaynağı, kudret ve hikmet sahibi Allah'ı tesbih ediyor/anıyor.[638]
[638] Cum’a sûresi hakkında genel bilgi için bk. Bayraklı, KUR’ÂN TEFSÎRİ, XIX, 267.
Göklerde ve yerde bulunanların tamamı, Melik¹, Kuddûs², Mutlak Üstün Olan, En İyi Hüküm Veren Allah'ı tesbih³ etmektedir.
1- Evrenin sahibi, egemeni, yöneticisi. 2- Tertemiz, her türlü eksiklikten uzak, saygın, kusursuz. 3- Her türlü noksanlıktan arındırarak, övgü ile yüceltmek. Allah'ın, her türlü noksanlıktan arınık, tüm mükemmel niteliklere sahip olduğunu bilmek; Allah'ı kendisine özgü nitelikleri ile tanımak ve tanıtmak.
Göklerde ve yerde olanların tümü, (yegâne) Melik (kâinatın ve mahlûkatın asıl hükümdarı) ; Kuddûs (her türlü noksanlık ve kusurdan münezzeh olan) ; Azîz (daima galip ve güçlü bulunan) ; Hakîm (hikmet ve hâkimiyet sahibi) olan Allah'ı tesbih etmektedir.
Tenzih eder ne varsa göklerde ve ne varsa yeryüzünde; her şeye sahip ve mutasarrıf olan, ayıplardan ve noksanlardan arı bulunan üstün, hüküm ve hikmet sahibi Allah'ı.
Göklerde ve yerde olan herşey, herşeye sahip olan, ayıp ve noksanlıklardan uzak olan, mağlup olmayan güce sahip ve yaptığı herşeyi yerli yerince yapan, Allah'ın sınırsız şanını yüceltmektedir.
İslâm davetini engellemek için Medine’deki Yahudilerin yaptıkları tüm çabalar boşa gitmiş hepsi böl-geyi terketmişlerdi. Tüm Yahudiler peygamberin kendilerinden geleceğini tahmin ederler, ümmî Araplardan gel-mesini istemezlerdi. Tevrat’ı bilmelerine rağmen O’na aykırı hareketle kitap yüklü merkeplere benzetilen bu kimseler Allah’ın sevgili kulları olduklarını da söyleyen fakat ölümü de istemiyen Yahudilerden bahseden bu sûre Cuma namazı hükümlerinden bahsederek son bulur.
Göklerdeki varlıkların, imkânların ve yerdeki varlıkların ve imkânların tamamı; mülkün sahibini, hâkimini, her türlü noksanlıktan, ayıptan uzak en büyük kutsalını, kudretlisini, hikmet sahibini ve hükümranını, Allah'ı, koyduğu düzen içinde görevlerini yaparak tesbih ve zikrediyorlar.
Göklerde ve yerde ne varsa mülkün sahibi, kutlu, yüce ve hikmet sahibi Allah'ı tesbih etmektedir.
Göklerde ve yerde olanların tümü, Melik; Kuddüs; Aziz; Hakim olan Allah'ı tesbih eder.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ı tesbih eder. O, öyle bir Melik ki, Kuddüs'dür= her noksan şeyden münezzehtir, Azîz'dir= her şeye galibdir, Hakîm'dir= bütün işlerinde hikmet sahibidir.
Göklerdeki ve yerdeki her şey, Allah’ı tesbih ediyor (O’nun yüceliğini ve münezzehiyetini ilan ediyor.) O, her şeyin idaresi elinde olan, mukaddes (pak,) üstün kuvvet sahibi ve her şeyi yerli yerinde yapandır.
Yerde, gökte bulunan her şey, egemen olan, kutsal olan, emre olan, bilge olan Allaha tespih eder
Göklerde ve yerde olan her şey, mülkün sahibi, eksiklikten ve noksanlıktan uzak, aziz ve hâkim olan Allah'ı tesbih eder (O'nun verdiği vazifeyi icra ederek O'na karşı sorumluluğunu yerine getirir).
Göklerde olanlar ve yerde bulunanlar, hükümran, çok kutsal, güçlü ve Hakim olan Allah'ı tesbih ederler.
Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh, azîz ve hakîm olan Allah'ı tesbih eder.
Göklerdekilerin ve yerdekilerin hepsi ALLAH'ı yüceltir. O Kraldır, En kutsaldır, Üstündür, Bilgedir.
Göklerde ve yerde olanların hepsi padişah, mukaddes, azîz ve hakîm olan Allah'ı tesbih etmektedir.
Tesbîh eder Allah için Göklerde ki ve Yerdeki o öyle lekesiz kuddûs melik ki hem azîz hem hakîm
Göklerde ne var, yerde ne varsa (hepsi) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksaanı mucib herşeyden pâk ve münezzeh, gaalib-i mutlak, yegâne hukûm ve hikmet saahibi Allâhı tesbîh (ve tenzîh) etmekdedir.
Göklerde olan ve yerde bulunanlar, Melik (mülkünde istediği gibi tasarruf eden), Kuddûs (bütün noksanlıklardan münezzeh olan), Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen), Hakîm(her işi hikmetli olan) Allah'ı tesbîh eder.
Göklerde ve yerde olan her şey, bütün mülkün sahibi, kendisinden başka kutsal olmayan, en güçlü ve her şeyin hükmünü veren Allah’ı yüceltirler.
Göklerde ve yerde olan her bir şey muazzam bir padişah [²], pek mukaddes, yegâne galip, hâkim olan Allah/ı tenzih eder,
[1] Medine'de nâzii olmuş (11) âyettir.[2] Veya her şeye mutasarrıf, her şeye mâlik.
Göklerde ne varsa ve yerde ne varsa hepsi kâinatın gerçek hükümdarı, her noksandan münezzeh, çok güçlü ve hikmet sahibi olan Allah'ı tesbih eder.
(Medine’de nazil olmuştur ve 11 ayettir. Adını, 9. ayetinde geçen “cum’a” kelimesinden almıştır)
Göklerde ve yerde bulunan bütün varlıklar, Mutlak Hükümran, Mukaddes, Sonsuz Kudret ve Hikmet Sahibi olan Allah’ın sınırsız kudret ve azametini övgüyle anıp yüceltmektedir. Şu muhteşem kâinat nizamı içerisinde yer alan her şey, kendisini yaratan Allahu Teâlâ’nın her türlü kusur ve noksanlıktan uzak olduğunu haykırmakta, O’nun sonsuz ilim, kudret, merhamet, hikmet, iyilik, güzellik ve adâletini gözler önüne sermektedir. Eğer çevrenizdeki varlıklara ibret nazarıyla bakacak olursanız, her zerresinin Allah’ı zikrettiğini duyacak, göreceksiniz. İşte, Allah’ın sınırsız kudret ve hikmetinin bir tecellîsi olarak:
Medîne döneminin başlarında gönderilen bu sûre, adını Cuma namazını emreden dokuzuncu ayetinden almıştır. 11 ayettir.
Yer’dekiler ve Gökler’dekiler, Hakîm Azîz Kuddûs Melik Allah’ı tesbih ediyor.
Göklerde ve yerde olan her şey, O her şeyi hükmü altına alan, mukaddes,1 çok şerefli,2 hüküm (ve hikmet) sahibi3 olan Allah’ın şânını yüceltir.4
1 Kuddûs: Kelime anlamı olarak, gayet mukaddes, her türlü şaibeden münezzeh, temiz, hiç bir lekesi olmayan, bütün eksiklik ve kusurlardan münezzeh olan, herhangi bir eksikliği kabul etmeyen ve güzel sıfatlardan dolayı övülen demektir. Istılahta ise; Kuddûs, Allah’ın güzel isimlerinden birisidir. Bu isme göre O, zatına yakışmayan her şeyden münezzeh, bütün vasıflarda en mükemmel, tasvire sığmayan, övülmeye lâyık kemâl, fazilet ve güzellik sıfatları kendisinde olandır. (Haşr: 23)2 Azîz: Allahu Teâlâ’nın güzel isimlerinden biridir. Allah’ın, hiçbir yönden mağlup edilemeyen, her işinde mutlak gâlip gelen, son derece izzetli ve yüce olan manasına gelir. Hiçbir yönden benzeri olmayan dilediğini yapan ve buna güç yetiren, yüce varlığını ve kudretini hiçbir gücün mağlup edemediği tek yaratıcı Allah’tır. Bk. (Haşr: 23)3 Hakîm: Allah’ın güzel isimlerinden biridir. Arapça (حَكَمَ) fiilinden türemiştir. Bu fiil, kötülüğe engel olmak, sağlam kılmak gibi anlamlara gelir. Hüküm, hikmet, hâkim, hakem, hâkimlerin hâkimi (ahkem’ül-hâkimîn) hükmedenlerin en hayırlısı (hayr’ul-hâkimîn), el-Hakîm ve el-Hakem kelimeleri de bu fiilden türemiştir. Yüce Allah yegâne hüküm ve hikmet sahibidir. Hikmet, her şeyde doğruyu bulmak ve yanlışlığı asla düşünülemeyen mutlak doğru önermeler, demektir. Buna göre “Hakîm”, doğruyu bulan, yanlışlığı asla düşünülemeyen mutlak doğru önermeler, koyan demektir. Bu önermeler ise ancak vahiyle ortaya konulur. Kâinattaki yegâne “hikmet”, Allah tarafından Peygamberlere gönderilen ilâhi kitaplardır. Bu da şu anda sadece Kur’an’dır. Hakîm’i, Gazzâli: “En iyi tarafı, en üstün bir ilimle bilen” diye tarif etmiştir.4 Burada (يُسَبِّحُ) fiilinin şimdiki zaman olması süreklilik içindir. Yani sürekli olarak tesbîh ederler. Bununla beraber önceki Sûrede (سَبَّحَ) buyurulduğu halde burada (يُسَبِّحُ) denilmesi; “size va’dolunan zafer ve galibiyetlere erdiğiniz zaman bütün eşya gibi siz de tesbîh ve tenzîhte sürekliliği unutmayın ve Yehûdiler ve Hıristiyanların düştükleri hallere düşmeyin” demektir. Benzer ifâdeler için Bk. (Haşr: 23)
GÖKLERDE ve yerde olan her şey, Mülkün Sahibi, Mukaddes, Kudret ve Hikmet Sahibi Allah'ın sınırsız şanını yüceltmektedir.
Göklerde ne varsa, yerde ne varsa hepsi, kâinatın yegâne sahibi, kutsalın tek kaynağı, mutlak üstün ve yüce olan ve her hükmü doğru olan Allah’ın koyduğu yasaya boyun eğmekte ve ona göre hareket etmektedir. 14/2-3, 53/31-32
GÖKLERDE olanlar da, yerde olanlar da mutlak otorite sahibi, mukaddes, her işinde mükemmel ve her hükmünde tam isabet sahibi Allah için hareket ederler.[5094]
[5094] Benzer bir âyet, tesbih ile ilgili bir not ve âyetin sonundaki esmanın bağlamla münasebeti için bkz:
59:1. Bu, kozmik ilâhîye katılım çağrısıdır. Zımnen: Ya sen ey insan! Sen kim adına hareket ediyorsun? el-Melik ve el-Kuddûs Allah’ın hayata aktif ve aktüel müdâhalesine, el-‘Azîz insanı vahiy ile onurlandırmasına (
43:44); el-Hakîm de, her hükmünün mutlak doğru oluşuna delâlet eder.
Melik, Kuddûs, Azîz, Hakim olan Allah için göklerde ne varsa ve yerde ne varsa tesbihte bulunur.
Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi melik (kâinatın gerçek hükümdarı), kuddûs (çok yüce, her noksandan münezzeh) azîz ve hakîm olan Allah'ı tesbih ve tenzih eder.
Göklerde ve yerde bulunanların hepsi padişah, mukaddes, aziz, hakim olan Allah'ı tesbih etmektedir.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’na[1]; bütün yetkiyi elinde tutan, yaptığını tertemiz yapan, daima üstün ve bütün kararları doğru olan Allah’a boyun eğer[2].
[1] İltifat [2] Boyun eğme ya zorunlu ya da gönüllü olur. İmtihana tabi olan insan ve cinler de dahil her şey, varlığını sürdürebilmek için Allah'ın koyduğu kanun ve kurallara uymak zorundadır. Gönüllü boyun eğme, imtihanla ilgili konulardadır. İman, küfür, günah ve sevap; imtihana tabi olan insan ve cinlerin, tercihleriyle oluşur. Zorunlu kulluğu konu olan şeylerin oranı, gönüllü kulluğa konu olanlarla kıyaslanamayacak kadar fazladır. Allah'a isyan etmek için bile zorunlu kulluk şartlarına uymak gerekir. Mesela bir hayvanı Allah rızası için kesen ile putu için keseni ayıran tek şey onun niyetidir.
Göklerde ve yerde ne varsa; hükümran, kuddüs, güçlü ve hakim olan Allah'ı takdis ederler.
Göklerde ne var, yerde ne varsa, hepsi, yegâne egemenlik sahibi olan, her türlü eksiklik ve çirkin sıfattan temiz ve yüce olan, kudreti herşeye üstün olan ve hikmeti herşeyi kuşatan Allah'ı tesbih eder.
Göklerdekiler ve yerdekiler o Melik, o Kuddûs, o Azîz, o Hakîm Allah'ı tespih ediyor.
teşbiḥ eyler Tañrı’ya ol kim göklerdedür daħı ol kim yirdedür pādişāh gey arı beñdeşsüz dürüst işlü sözlü.
Tesbīḥ ider Allāha gökler ehli ve yirler ehli. Ol Allāh pādişāhdur, her ‘ayb‐dan münezzehdür, ‘azīzdür, ḥakīmdür.
Göylərdə və yerdə nə varsa, (hamısı) mülkün (yer-göy mülkünün) hökmdarı (sahibi), müqəddəs (pak), yenilməz qüvvət, hikmət sahibi olan Allahı təqdis edib Onun şə’ninə tə’riflər deyər!
All that is in the heavens and all that is in the earth glorifieth Allah, the Sovereign Lord, the Holy One, the Mighty, the Wise.
Whatever is in the heavens and on earth, doth declare(5449) the Praises and Glory of Allah,- the Sovereign,(5450) the Holy One, the Exalted in Might, the Wise.*
5449 See n. 5408 to
59:24, where I have explained the difference in signification between sabbaha and yusabbihu. The latter form is used here to express an actual fact. 'Everything declares the Praises and Glory of Allah, because Allah's mercies extend to all His creatures: He sends His Revelation for the benefit of the ignorant and unlettered as well as for those who have learning in their midst, especially as the latter are apt, by the very weight of their ponderous learning, to miss the real point and spirit of Allah's Message.' 5450 See
59:23, and n. 5402. Here we have two of the divine attributes repeated from
59:23 and two from the end of
59:24, implying a reminiscence of all the beautiful divine attributes mentioned in that passage.