Bu ayet Hafs Mushafı sırasına göre baştan
5127, sondan
1110. ayet;
59. sure ve bu surenin
1. ayetidir. Bu ayetin kelime sayisi
11, harf sayısı
42 ve toplam ebced değeri ise
2224 olarak hesaplanmıştır. Bu ayetle aynı/benzer
1 ayet daha bulunmaktadır. Bunlar;
61:1 ayetleridir.
سبح لله ما في السموات وما في الارض وهو العزيز الحكيم
سبحللهمافيالسمواتومافيالارضوهوالعزيزالحكيم
Sebbeha li(A)llâhi mâ fî-ssemâvâti vemâ fî-l-ard(i)(s) ve huve-l’azîzu-lhakîm(u)
Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Tesbih terimi kısaca, bir yandan “şuurlu varlıkların iradî olarak Allah Teâlâ’nın her türlü noksanlıktan uzak olduğunu söz ve davranışlarla ortaya koymaları” diğer yandan da “evrendeki bütün varlıkların ilâhî yasalara zorunlu olarak boyun eğip O’nun hükümranlığını itiraf etmeleri” anlamına gelir (ayrıca bk. İsrâ
17:44).
Göklerde ne var, yerde ne varsa Allah’ı [tesbih] eder (yüceltir). O güçlüdür, doğru hüküm verendir.
Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı anmaktadır. O, mülkünde galiptir; hikmet sahibidir.[620]
[620] Haşr sûresi hakkında genel bilgi için bk. Bayraklı, KUR’ÂN TEFSÎRİ, XIX, 135.
Göklerde ve yerde bulunanlar, Allah'ı tesbih¹ etmektedir. O, Mutlak Üstün Olan'dır, En İyi Hüküm Veren'dir.
1- Allah'ı kendisine yakışmayan niteliklerden uzak tutmak, her türlü noksanlıktan arındırmak.
Göklerde ve yerkürede olanların tümü Allah'ı tesbih etmektedir (yaratılış gayesini ve görevini yerine getirmektedir) ; O, Üstün ve Güçlü olan (Azîz’dir), Hüküm ve Hikmet sahibidir.
[Not: O (Allah)Azîz’dir (asla yenilmeyen ve baş edilmeyen güç ve şeref sahibidir), Hakîm’dir(her şeye hükmetmektedir ve her işini hikmetle=üstün bilgelikle yürütmektedir.)]
Tenzih eder Allah'ı ne varsa göklerde ve ne varsa yeryüzünde ve odur üstün, hüküm ve hikmet sahibi.
Göklerde ve yerde olan herşey, Allah'ın sınırsız şanını yüceltir. O her zaman üstün gelen ve herşeyi yerli yerince yapandır.
Yahudi olan Benî Nadir kabilesinin akıbetinden ders alınmasını hedefleyen sûre; savaş kaideleri ortaya koyar. Savaşmaksızın elde edilen toprakların idaresi ve ganimetler hakkında kaideler konup münafık-ların bu savaşta ortaya koydukları tavır sergilenir.. Ensar ve muhacirin fedakarlıklarından da bahseder ve sûre şeytanın kalleşliğini ortaya koyup Allah’ın güzel isimlerini ve yüce sıfatlarını anlatarak sona erer.
Göklerdeki varlıkların ve imkânların, yerdeki varlıkların ve imkânların tamamı, Allah'ın koyduğu düzen içinde görevlerini yaparak, Allah'ı tesbih ve zikrederler. O kudretli, hikmet sahibi ve hükümrandır.
Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ı tesbih etmektedir. O, yücedir, hikmet sahibidir.
1.Haşr suresinde genelde yahudilerden Beni Nadir oğullarının Medine`den sürgün edilmeleri olayından söz edilmektedir. Resulullah (a.s.) hicret ettikten sonra yahudi kabileleriyle ayrı ayrı antlaşma yaptı. Bu arada Nadir oğulları ile de lehinde veya aleyhinde herhangi bir faaliyette bulunmamaları üzere antlaşma yaptı. Ancak Uhud savaşında Mekkelilerin üstün çıkmaları üzerine Nadir oğulları antlaşmalarını bozdular. Liderleri Ka`b bin Eşref Mekke`ye giderek Müslümanlara karşı Ebu Süfyan`la anlaşma yaptı. Bunun üzerine Ka`b`ın süt kardeşi Muhammed bin Mesleme (r.a.) Resulullah (a.s.)`ın emriyle Ka`b`ı bir gece evinde öldürdü. Ardından Müslümanlar Beni Nadir kabilesinin etrafını kuşatarak yurtlarından çıkmalarını istediler. Beni Nadir kabilesi Ka`b için yas tuttuklarını ileri sürerek kendilerine on gün süre tanınmasını istediler. Bu istekleri kabul edildi. Ama onlar bu süre içinde savaş hazırlığı yaptılar. Münâfıkların başı Abdullah bin Ubey de onlara haber göndererek yurtlarından çıkmamalarını, direnmelerini, bu durumda kendisinin de yardımcı olacağını, yurtlarından çıkarılmaları halinde kendileriyle beraber çıkacağını haber verdi.Benu Nadir yahudileri bir ara Resulullah (a.s.)`a suikast teşebbüsünde bulundular. Bu olay da şöyle oldu: Bir fidye olayıyla ilgili olarak Resulullah (a.s.) Benu Nadir`in yanına gitti. Yahudilerden bir grup Resulullah (a.s.)`ı lafa tutarken bir adamlarını, onun oturduğu duvarın üstüne çıkararak oradan üzerine bir taş düşürmekle görevlendirdiler. Ancak duvarın üstüne çıkacak adam harekete geçmeden Cebrail (a.s.) durumu Resulullah (a.s.)`a haber verdi ve Resulullah (a.s.) hızla oradan ayrılarak Medine`ye geldi.Bu olaydan sonra Resulullah (a.s.) yahudilere kesin ültimatom vererek on gün içinde yerlerinden çıkmalarını istedi. Yahudiler Abdullah bin Ubey`in iki bin kişiyle kendilerine yardım edeceği vaadine güvenerek yerlerinden çıkmayacaklarını haber verdiler. Bunun üzerine Müslümanlar yeniden Benu Nadir`i kuşatma altına aldılar. Yahudiler bir süre direndiler. Ama Hz. Ömer (r.a.) yahudilerin mallarına çok düşkün olduklarını düşünerek hurmalarının kesilmesi halinde kalelerinden aşağı inmeyi kabul edeceklerini söyledi. Hz. Ömer (r.a.)`in bu teklifi üzerine yahudilerin hurmaları kesilmeye başlandı. Yahudiler de kalelerinden indiler. Sonunda eşyalarından develerine yükleyebildiklerini yanlarına alarak göçe razı oldular ve genelde güneydeki diğer yahudilerin yanlarına gittiler.Buhari`nin rivayetine göre Abdullah bin Abbas (r.a.) şöyle söylemiştir: "Enfal suresi Bedir hakkında Haşr suresi de Benu Nadir hakkında inmiştir."
Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
Bütün göklerde olanlar, bütün yerde olanlar hep Allah'ı tesbîh etmekte... O, Azîz'dir= her şeye gâlibdir, Hakîm'dir= hikmet sahibidir.
Göklerdeki ve yerdeki her şey, Allah’ın kusurlardan münezzehiyetini ve mukaddesliğini ilan ediyor. Allah çok güçlüdür, üstündür ve her şeyi yerli yerinde yapandır. (O; kusurlu, haksız hiçbir şey yapmaz.)
Göklerde, yerde bulunan her şey Allaha tespih eder, O emredir, O bilge
Göklerde ve yerde olan her şey Allah'ı tesbih eder (O'nun istediği şekilde vazifelerini icra ederek hayatlarına devam ederler). O, dilediğini yapma kudretine sahiptir, her işinde ve her hükmünde bir hikmet vardır.
Göklerde olanlar da yerde olanlar da Allah'ı tesbih ederler. O güçlüdür, Hakim'dir.
Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbih etmektedir. O, üstündür, hikmet sahibidir.
Göklerde ve yerde ne varsa ALLAH'ı yüceltir. O Üstündür, Bilgedir.
Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbih etmektedir, O üstündür, hikmet sahibidir.
Tesbih etmekte Allah için Göklerdeki ve yerdeki, hem de azîz hakîm o
Göklerde ne var, yerde ne varsa (hepsi) Allâhı tesbîh (ve tenzîh) etmekdedir. O, mutlak gaalibdir, yegâne hukûm ve hikmet saahibidir.
Göklerde ne var, yerde ne varsa Allah'ı tesbîh etmektedir.(2) O, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.
(2)“Bir adam:سَبَّحَ لِلّٰهِ ماَفِي السَّمَوَاتِ وَلْأَرْضِ [Göklerde ve yerde ne varsa, Allah’ı tesbîh etmektedir] (meâlindeki) âyetini okudu. Dedi ki: ‘Bu âyetin hârika telakkī edilen (kabûl edilen) belâğatını(ifâdesinin hârkulâde güzelliğini) göremiyorum.’ Ona denildi: ‘Sen dahi bu seyyah (yolcu) gibi o zamâna git, orada dinle!’ O da kendini Kur’ân’dan evvel orada tahayyül etti (hayâl etti) gördü ki: Mevcûdât-ı âlem (âlemdeki varlıklar) perîşan, karanlıklı, câmid (donuk), şuûrsuz, vazîfesiz olarak hâlî (boş), hadsiz, hududsuz bir fezâda; kararsız, fânî bir dünyada bulunuyorlar. Birden Kur’ân’ın lisânından bu âyeti dinlerken gördü. (...) Bu kâinât bir câmi‘-i kebîr (büyük bir câmi‘) hükmünde, başta semâvât ve arz (gökler ve yer) olarak umum mahlûkātı hayatdârâne (canlı olarak) zikir ve tesbihte ve vazîfe başında cûş u hurûşla (coşkuyla) mes‘ûdâne(mutlu) ve memnûnâne bir vaziyette bulunduruyor, diye müşâhede etti (gördü) ve bu âyetin derece-i belâğâtını zevk ederek, sâir âyetleri buna kıyasla Kur’ân’ın zemzeme-i belâgatı (belâgatındaki tatlılığı) arzın nısfını (yarısını) ve nev‘-i beşerin humsunu (beşte birisini) istîlâ ederek, haşmet-i saltanatı (saltanatının büyüklüğü) kemâl-i ihtiramla (tam bir hürmetle) on dört asır bilâ-fâsıla (aralıksız) idâme ettiğinin (devâm ettirdiğinin) binlerle hikmetlerinden bir hikmetini anladı.” (Şuâ‘lar, 7. Şuâ‘, 125-126)
Göklerde ve yerde olanlar Allah’ı yücelterek, bütün noksan sıfatlarından tenzih ederler. O çok güçlü ve her şeyin hükmünü verendir.
Göklerde ve yerde olan bütün mahlûkat Allah/ı tenzih ederler. O, yegâne galiptir, hâkimdir.
[5] Medine'de nâzil olmuş, (24) âyettir.
Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih etmektedir. O üstün güç sahibidir, hikmet sahibidir.
(Medine’de nazil olmuştur ve 24 ayettir. 2–7. ayetlerinde Yahudi kabilelerinden Nadir oğullarının sürülmeleri hakkında bilgi verdiği için bu adı almıştır.)
Göklerde ve yerde bulunan bütün varlıklar, dâimâ Allah’ın sınırsız kudret ve azametini övgüyle anarak yüceltmektedir. Şu muhteşem kâinat nizamı içerisinde yer alan her şey, kendisini yaratan Allah’ın her türlü kusur ve noksanlıktan uzak olduğunu haykırmakta, O’nun sonsuz ilim, kudret, merhamet, hikmet, iyilik, güzellik ve adâletini gözler önüne sermektedir. Eğer çevrenizdeki varlıklara ibret nazarıyla bakacak olursanız, her zerresinin Allah’ı zikrettiğini duyacak, göreceksiniz. Gerçekten O, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir. Asla yersiz ve gereksiz hüküm vermeyen ve hükmüne karşı konulamayan Yüce Yaratıcıdır. İşte kudret ve hikmetinin bir örneği olarak:
Medîne’de, hicretin dördüncü yılında indirilmiştir. Yahudi kabîlelerinden Nadir Oğullarının sürgün edilme olayını ele alan sûre, adını ikinci ayetinde geçen ve “savaş için toplanma” veya “sürgün” anlamına gelen “haşr” kelimesinden almıştır. 24 ayettir.
Yer’dekiler ve Gökler’dekiler Allah’ı tesbih etti.
Hakîm Azîz de O’dur.
Göklerde ve yerde olan her şey, Allah’ı tesbih1 etmektedir. Zîrâ O çok güçlüdür, hüküm (ve hikmet) sahibidir.
1 Tesbih: Allah’ı tenzih etmek, zatına olan imanı dil ile ikrar ve amel yönüyle lâyık olmayan her türlü şaibeden uzak tutmak anlamına gelir. Kelimenin aslı; suda çok iyi yüzerek uzaklara gitmek demektir. (Bk. Hadid:1, Saf:1)
GÖKLERDE ve yerde olan her şey Allah'ın sınırsız şanını yüceltir: çünkü yalnız O'dur izzet ve hikmet sahibi.
Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ın koyduğu yasaya göre hareket etti. Zira O’dur her işinde mükemmel olan ve her hükmünde doğru karar veren. 7/54, 22/18
Göklerde olan her şey ve yerde olan her şey Allah için hareket etti de, (bu sonuç öyle alındı):[5004] zira O’dur her işinde mükemmel olan, her hükmünde tam isabet kaydeden.[5005]
[5004] Zımnen: “şu halde bu başarıyı Allah’a borçlusunuz”. Sebbahanın geçmiş zaman kipiyle gelişi, elde edilen parlak sonucun sebeplerinin geçmişte aranmasına işaret eder (Bkz:
87:1, not 2). Her şeyin O’nu tesbih ettiğini söyleyen İsrâ 44. âyetin sonu, tesbîh’i sadece “işitilen” bir şey olarak anlamamak gerektiğini telkin eder. Tesbîh, kelimenin tersinin mânanın tersini ifade ettiği kelimeler grubuna girer (sebeha-habese, ketebe-beteke, derre-redde, şerefe-fereşe, nehera-rahene, cebbe-becce, sereha-harese, ‘aşeka-kaşe‘a gibi). Sebeha, “tek başına kaldı, uzağa gitti, ayrılıp uzaklaştı” karşılığıyla, “zihnî soyutlamayı” da kapsar. Soyutlama, zihnin yüceltmesi ve bu sayede yücelmesidir. Akıl soyut düşünceyle yücelir. İlk muhataplar soyut düşünemiyorlar, bu da onları “uzak ilâh” inancına sürüklüyor ve “uzak” olana yaklaşmak için aracılar koyuyorlardı. Onları şirke götüren sebep de buydu. Tesbîhte bilinç şart değilken, zikrde bilinç şarttır. Bu girişin hatırlattığı şudur: Allah’ın tasarruf ve takdiri, insanların davranışlarına göre tezahür eder. Dişli ve güçlü bir düşmanı bir tek kayıp vermeden def eden mü’minlere zımnen şöyle deniliyor: Siz de, onlar da bu sonucu asla hesap etmiyordunuz.
[5005] Âyetin Azîz ve Hakîm esmasıyla bitmesi şuna işaret eder: Olan biten açıktır; en sonunda tek mükemmel olan Allah galip gelmiştir; zira O’dur Azîz olan. Şimdi anlaşılmış olsa da, başından beri yaşananlar hikmetsiz değildi; zira O’dur Hakîm olan.
Göklerde ne varsa ve yerde ne varsa Allah için tesbihde bulunmaktadır. Ve o, bihakkın galiptır, sahib-i hikmettir.
Göklerde ne var yerde ne varsa Allah'ı tesbih ve tenzih eder. O, azîzdir, hakîmdir (üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir).
Göklerde ve yerde bulunan herşey Allah'ı tesbih etmiş(O'nun şanının eksikliklerden uzak, zatının yüce olduğunu anmışlar)dır. O, üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir.
Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah'a boyun eğer. Üstün olan ve doğru kararlar veren O’dur.
Göklerde ve yerde olan her şey Allah'ı tesbih etti. Ki O daima galip ve hakimdir.
Göklerde ne var, yerde ne varsa Allah'ı tesbih eder. Onun kudreti herşeye üstündür ve hikmeti herşeyi kuşatır.
Göklerde ne var, yerde ne varsa Allah'ı tespih etmiştir. Azîz'dir O, Hakîm'dir.
tesbįḥ eyledi Tañrı’ya ol kim göklerdedür daħı ol kim yirdedür. daħı ol beñdeşsüzdür dürüst işlü dürüst sözlü.
Tesbīḥ eyledi Tañrı Ta‘ālāya gökler ehli ve yirler ehli daḫı. Daḫı ḥikmetlerissi, ‘azīzdür.
Göylərdə və yerdə nə varsa, (hamısı) Allahı təqdis edib şə’ninə tə’riflər deyər. O, yenilməz qüvvət sahibi, hikmət sahibidir!
All that is in the heavens and all that is in the earth glorifieth Allah, and He is the Mighty, the Wise.
Whatever is in the heavens and on earth, let it declare the Praises and Glory(5368) of Allah. for He is the Exalted in Might, the Wise.*
5368 This verse, introducing the Surah is identical with
57:1, introducing S. 57. The theme of both is the wonderful working of Allah's Plan and Providence . In the one case it referred to the conquest of Makkah and taught the lesson of humility. In this case it refers to the dislodgement of the treacherous Banu al Nadir from their nest if intrigue in the neighbourhood of Madinah, practically without a blow. See next note.